Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

SEN KABİRDEKİLERE DUYURAMAZSIN!.."

" Dirilerle ölüler de bir olmaz. Şüphesiz Allah, dilediğine işittirir. Sen kabirdekilere işittiremezsin." ( Fâtır sûresi, âyet 22 )

Allah'a iman, bilgili olmak, hikmet ve akıl sahibi bulunmak, ahlâklı, erdemli insanlarla bunların takip ettikleri hak yol ve nail olacakları uhrevî in'amlar ile imansız, cahil, bilgisiz, akıl, yetenek, ahlâk ve erdemden mahrum kimseler ve bunların takip ettikleri yanlış yol ve maruz kalacakları uhrevi azap , kesinlikle bir olamazlar.

Yüce Allah'ın kesin emirleri böyle iken, biz Müslümanları bu konuda böylece uyarırken; ne yazık ki, gelenekçi, atalarcı, klasik düşünceli Müslümanlar, Kur'an'ı; günlük hayattan tecrid etmişler, sadece mezar başlarında, kabir yanlarında okunur duruma düşürmüşlerdir.

Resulullah (sav) ve sahabe-i kiram dönemlerinde olmayan, yaşanmayan, tatbik edilmeyen icraatlar, 21 nci çağın Müslümanları, kendileri hiç de Kur'an tarafından onaylanmayan, emredilmeyen tatbikatların kurbanı olmuşlar ve olmaya da devam etmektedirler.

" Görüldüğü gibi, İslam tevhide düşürecek veya şirke götürecek bütün şeyleri yasaklamıştır. Kabirlerin mescid haline getirilmesi, yükseltilmesi , onlara doğru namazın kılınması, alçılanması veya badana yapılmasını da yasaklamış bulunmaktadır.

Nitekim daha önceki milletlerin kabirler hakkında İslam'ın yasakladığı şekillerde davrandıkları için saptıklarını da belirtmiş ve Allah'ın bu yüzden onlara lanet ettiğini ifade etmiştir.

Durum böyle iken, İslam aleminde kabirlerin yükseltilmesi, üzerine kubbe ve binaların yapılması, ziyaretgâh, hatta tapınak haline getirilmesi bidattan başka bir şey değildir.

İslam'a göre ölülerin bu hayatla hiç bir ilişkisi kalmadığı gibi yaşayanların söylediklerini duymaları ve herhangi bir tasarrufta bulunmaları da mümkün değildir. Kur'an ve Sünnet bunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

" Sen kabirdekilere duyurucu değilsin." (Fâtır, 22 ) " Sen ölülere, arkasını dönüp kaçarken işitmek istemeyen sağırlara çağrıyı işittiremezsin!" ( Neml, 80. Rum. 52 )

Kur'an'ı Kerim açık bir şekilde ölülere ses duyurmanın ve çağrıyı ulaştırmanın mümkün olmadığını belirtmektedir. Hz. Peygamber'in bunu yapması mümkün olmadığına göre, bir başkasının böyle bir şeyi yapması hiç mümkün olmaz." ( Prof. Dr. İ. Sarmış, sayfa 362 )

Durum ve hakikat böyle iken, asırlardan beri, kabir başlarında " ölülere telkin" veren hocaların, akıbetleri, mes'uliyetleri nasıl olacaktır? Çünkü, aziz milletimiz, asırlardan beri, " dedim" " dedi"lerle kandırılmış, Kur'an ve mütevatir hadislere uygun olmayan sözlerle kandırılmıştır..

Bir Allah kulu, hoca efendi çıkıp da, " Aziz Müslümanlar!.. Kabirlere bunca masrafları boşa yapıyorsunuz" demiyorlar. Çünkü, milletimiz, fakir, ülkemiz kalkınmamış bir ülkedir. İnsanımız; ölüsü olduğu zaman, heyecanla, stresle hemen ne yapacağını, ölüye karşı nasıl amellerde bulunacağını bilmemektedir.

Ya ölüsüne; kubbeli kubbeli mezar yaptırmakta, ya mevlid okutmakta, ya 21 Yasin, ya 40 Yasin, ya devir, yahut 52 nci gün merasimleri ile ölülerine hizmet ettiklerini zannetmektedirler.

Halbuki, bu ülkenin, yurtsuz okulları, açıkta kalan öğrencileri, İmam- Hatip Liseleri, İlahiyat Fakülteleri öğrencileri, ve benzeri Üniversitelerde tahsil gören çocuklar, mağdur iken, perişan iken, bu milletin, kabirlere kubbe dikmeleri, mermerlerden bina inşa etmeleri hangi vicdanın, hangi aklı selimin işi olabilir? Dolayısıyla;

Yukarıda geçen " bu ayetlerden anlaşıldığına göre, iki çeşit ölü var; Biri, bedenen ölmüş ve ruhen dünya hayatı ile ilişiğini tamamen kesmiş olan gerçek ölüler. Diğeri de,

Beden itibariyle canlı ve yaşamı devam ediyor olmasına rağmen, kalp, göz ve kulak... gibi algılama ve idrak etme yetenekleri atıl bırakıldığı ve işlevlerini yapmadıkları için mecazi olarak ölmüş kabul edilen kafirler. Bunlar hayatta olmalarına rağmen kabirdeki ölülere benzetilmektedir." (. a. g. e. say. 363 )

Netice olarak;

Müslümanların; uyanık, şuurlu, bilinç sahibi olmaları lazımdır. Şuursuz, rast gele, boş işlerle meşgul olmaları ise, tamamen, her bakımdan zaman kaybı, israf ve faydasız işlerdir.

Onun içindir ki, çağımıza; Kur'an ve İslam'ı duyurmak, yaşatmak için, bilgiye, araştırmaya ve algılayarak Müslümanlığı yaşamaya ihtiyaç bulunmaktadır.

Çünkü, geleneğin ızdırabını, sıkıntısını, stresini, zararını en çok yaşayan millet evlatlarıyız. Bu tür lüzumsuz, gereksiz, hal ve ahvalden kurtulmak için, nesillerimizin; Kur'an insanı olmaları, aziz Kur'an'ı hemen baş uçlarında, yanı başlarında tutmaları gerekmektedir.

Bilhassa, Kur'an'ı; mezarlık ve kabir kitabı olmaktan kurtaralım. Onun yüce emirlerini dirilere, yaşayanlara, hayatta olanlara duyuralım. Sonra da, ölmüşlerimiz için, dünyadan uhrevi aleme göçenlerimiz için, dua, tevbe istiğfar ve bol bol sadaka verelim.

Ölmüşlerimizin ruhları için, sadaka-i cariye, yani sevabı devam eden ameller, yurt, yuva, okul, öğrenci yetiştirme, dul ve yetimlere yardım, şehid ailelerini görüp gözetme işlerinde aksaklık yapmayalım.. Selam ve dua ile..

Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın