Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

ŞİİRİN USTASI, MERHUM HAYATİ VASFİ TAŞYÜREK!..

     " Aral?" dedi; " Musul?" dedi,
      "Kafkas" Kerkük nasıl?" dedi,
       "Anlat usul usul" dedi;
        Tuna yandı , ben ağladım!.. 
                        ......
       Dedem Budin'de can verdi; 
       Gönlüm ziyaret isterdi,
       Açtı kalbime gösterdi,
       Tuna yandı ben ağladım! "  ( Hayati Vasifi Taşyürek)
                         ......
     Her ne zaman ki, Hayati ağabeyin tüm şiirlerini ve bilhassa bu şiirini terennüm etmem, hele bilhassa  " Tuna" isimli şah eser şiirini okusam, sanki düşüncelerim, heyecanım mefluç olmakta, hareketlerimde dengesizlik, acaib bir muvazenesizlik göze çarpmaktadır!.. 

      Nasıl heyecan basmasın, kalbim çarpmasın ki, her yıl sözü edilen Budapeşte'den, Budin'den geçerken, gözlerimin feri sönmekte, ayaklarım hareket edemez hale gelmektedir

     Sanki, Osmanlı ordularının gezmiş olduğum, görmüş olduğum o topraklarda at sürdüklerini, Yeniçelerilerin, sipahilerin silah kuşandıklarını, kılıç şakırtılarını, at kişnemelerini tahayyül etmekteyim. 

      Kalelerin bir bir ele geçtiğini, asker naralarını, " Ya Allah Bismillah" diyerek kükreyen tekbir seslerini duyar gibi kendimden geçmekteyim. Sonrasında ise, kendime gelir, hayalii bu düşünceden halas olduğuma üzülür, meyus olurum. 

     Onun içindir ki, " Tuna yandı ben ağladım" müthiş şiirin sahibini rahmetle, minnetle, dua ile, Fatiha ile anmadan geçmemekteyim!..

      Demek ki, şiir yazmak, tarihi bilmekten geçtiğine inanmaktayım. Maziyi bilmeden, tarihe vukuf olmadan şiir yazmak, zırt pırt " şiir yazıyorum" demek, bana göre havanda su döğmek gibi olduğuna inanıyorum. 

     Yavuz Bülent Bakiler; Ârif Nihat Asya ihtişamı isimli  kıymetli eserinde, bakınız Hayati Vasfi Taşyürek hakkında neler demektedir? 

     " Hayati Vasfi Taşyürek isimli değerli bir şairimiz vardı. Şiirlerini umumiyetle halk tarzında yazardı. Yıpranmamış kafiyelerle , söylenmemiş duygularla şiir söylerdi. 

     Ârif Hoca'nın ( Arif Nihat Asya), Yürek isimli bir şiir kitabı çıkınca, onu Hayati Vasfi Taşyürek'e şöyle bir ithafla imzalamıştı:

     "BİR ŞAİRİN KAT'İYYEN TAŞ YÜREKLİ OLAMAYACAĞINI, OLAMAYACAĞINI GÖSTERMEK İÇİN , ALLÂH SENİ ŞAİR ÖZELLİĞİYLE YARATMIŞ HAYATİ VASFİ TAŞYÜREK!"

     Hayati Vasfi Taşyürek de vefat etti. Ârif hocanın bu zarif ithafını bana bir kaç kere anlatmıştı. Ve ben her defasında, sanki onu ilk defa dinliyormuşum gibi davranmıştım." 

     Keşke!.. Şu kürsülerin dili olsada, " DİLEN GELEN ANADOLU"'yu  üstad merhum Hayati ağabeyin dilinden dinlemiş olsaydı. Güreş meydanları, Cumhuriyeti kutlama alanları onun şiirini, Davudini sesini uunutmuş gibidir. 

      Onun rahlesinde yetişen öğrencileri, günümüz dünyaşında şakır şakır ses vermekteler, onun deyişlerini, o muazzam şiirlerini Televizyon kanallarında, radyo proğralarında okumaktadırlar!.. 

     Onun içindir ki, rahmetli Ozan Arif, bir konser vermek  için Hollanda'ya davet edilmişti.  Bendeniz din görevlisi olarak, söz konusu konsere davet edildim. Memnuniyetle, aşkla, şevkle gittim. 

     Bin kişiden fazla bir seyirli kitlesine sazıyla, sözüyle şiir okuyordu. " ÖLMEZ BU DAVA, ÖLMEZ BU HAREKET" dedikçe, gençlik salonu inletiyordu. 

     Ben, bana ayrılan yere gittim ve aşkle ve şevkle Ozan Arif'i dinlemeye başladım. Sonrasında ise, Ozan Arif, proğramını bitirdi, geldi yanı başıma yerine oturmuş oldu. 

      Ozan Arif beyle tanışmış oldum. Nerelisin, nereden, hangi İl veya İlçeden olduğumuzu sorunca. AFŞİN!.. dedim.. Ozan Arif, " Nee nee!..  der gibi bir sendeleme geçirdi. Bir kaç kez, Afşin, Afşin!.. diye yutkundu. 

        Ben, sanki bir suçlamış gibi, mes'eleyi bilmediğim için, kendimi suçlu hissettim!.. Ozan Arif; " Hocam!.. Beni bağışlayın!.. Afşin İlçesinin bendeki hatırası, izi, namı, önemi büyüktür!" dedi. Çünkü, ben, Hayati Vasfi ağabeyin öğrencisiyim! " der demez ben mes'eleyi çakmış oldum. 

     Merhum ozan Arif ; ağlıyordu. Hem de hüngür hüngür ağlıyordu. Tekraren bir kere daha kalktık, birbirimize sarıldık, her ikimizde ağlamaya başlamıştık!.. Her iki ozanında makamları cennet olsun!..

     Demek ki, yaşamış olduğumuz alemde geriye, güzel bir iz bırakmak buna denmektedir.  Onun içindir ki, merhum Hayati bey, her yönüyle yaşamış olduğu geçici, fani dünyada güzel bir iz bırakarak aramızdan ayrılmıştır. 

     Aziz İslam dini, vatanı, memleket sevgisini, sevdasını sevmeyi, korumayı, kollamayı teşvik etmiş, ozanımız merhum Hayati beyde onu yapmıştır. Şiirleriyle, hitabesiyle, kürsülerde görünmesiyle unutulmaz anlar bırakmıştır.

      Lakin, şunu arzetmeden geçmek istemiyorum: Hayati bey, aramızdan erken denecek yaşta ayrılmıştır. Onun gür sesine, davudi şiir okumasına daha ihtiyacımız bulunmakta idi!.. 

       Öğrencisi Mustafa Yıldızdoğan'ın ; Tanır kasabasında onun hatırasına binaen yaptırmış olduğu büstünden dolayı teşekkürü bir borç biliyorum.Merhumun ömrü vefa etmiş olsaydı, Afşin Abhab-ı Kehf'e karşı hizmetleri de daha güzel olacak, şiir ve söylemleriyle insanlığı bilgi sahibi edecekti!..Dolayısıyla,

     Hayati Vasfi ağabey; vatanını çok seven, doğduğu yerlere meftun, gönderi süsleyen bayrağımızı hürmetle yâd eden , gençliğin dinamik, dindar, milliyetperver olmasını aşktan arzu eden bir kahramandı!.. 

     Yunus'un ifadesiyle: " Gönüllerde iğ olmagıl mahfillerde çiğ olmagıl/ Çiğ nesnenin ne tadı var gel aşk oduna piş yürü." diye dile getirdiği gibi, meşhur ozanımız Hayati ağabey, kimseden incinmeyen, kimseyi incitmemiş bir iman eri idi. 

      Kibar, nazik, insan sevgisiyle dop dolu bir mü'mindi. O büyük ozanımız şuna inanmıştı: Rasulullah (sav'in izinden gitmek, o yolda yürümekti: " Müslüman, elinden ve dilinden Müslümanların, başka insanların emin olduğu kimsedir." ( Hadis-i şerif) 

       İncitmek deyince kalp kırmak, gönül yıkmak , insanın ruhunu rencide etmek gibi bir yanlışın içerisinde değildi ozanımız.  Ne Belediye reisliği döneminde, nede sair alanlarda hiç bir muhatabının gönlünü incitmemiş, gönlünü kollamış, daima iyilik taraftarı olmuş bir insandı!.

     Netice olarak;

      Merhum Hayati bey; bir söz ustası olarak, basından, yayından, şiirden uzak kalmamıştır. " Dile Gelen Anadolu" ve benzeri yayın çalışmaları, bu gün bile elden ele, dilden dile dolaşmaktadır.

      Diğer bir çalışması ki, Afşin Ashab-ı Kehf'le ilgili gayreti, şiirleri, bu mekanı tanıtmak için faaliyet göstermesi, takdire şayan, unutulmayacak, sürekli alkışlanacak bir çalışmasıdır. 

      Hatta, bizler daha varlığımızdan bihaber yaşarken, Hayati beyin " Mağara Yârâni Yedi Uyurlar Ashab_ı Kehf" isimli kitabı meyvesini vermiş, bu kutsal makamın tanıtılmasında baş rol oynamıştır. 

     Üstad Hayati ağabey; İlçemiz Afşin'in isimleri üzerinde durmuş, daha Afşin adını almazdan önceki isimler üzerinde durarak, Afşin'i, Arabisus, Arabsus, Arpsus, Erbsus, Efsus ve isimlerinden kurtararak, Afşin ismine kavuşturmuştur. 

      Tanır Belediye Başkanı olduğu dönemde, İçişleri Başkanlığı tarafından tertiplenen Belediye Baaşkanları Avrupa  gezisi sırasında " TUNA" isimli meşhur şiirini kaleme almış, söz konusu şiiri, atalarımızın, askerlerimizin fethetmiş olduğu yerleri hüzünle, teessürle dolaşarak kaleme almıştır. 

     Son sözler olarak, büyük şair, hatip, nüktedan, hoş sohbet inseni,  merhum Hayati Vasfi Taşyürek'i bir kere daha rahmetle, dua ile anar, makamının cennet olmasını Allah'tan niyaz ederim. Selam ve dua ile..

     Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın