Sokak Röportajının hazîn sonucu
Birçok konularda sokak röportajları yapılması, artık âdetâ moda haline geldi.
Siyasi konuda, spor konusunda, sokak hayvanları konusunda, ekonomi konusunda, Dîni konularda vs.
En çok yürekler acısı cevaplar alınan konu ise mutlaka Âhiret yolcusu olan her insanın, kesinlikle bilmesi gereken Dînî sorulardır.
Meselâ “Müslüman mısın?” sorusuna, “Hâyır, ateistim, deistim”, “bu konuda bir fikrim yok” gibi cevaplar, hiç te azımsanacak kadar değildir.
Hatta “elbette Müslümanım” diyenlerin çoğunluğu, İslâm’ın veya Îmanın şartlarını bile sayamıyorlar. Daha da acısı “Kelime-i Şahadet” sorusunda bile bocalıyorlar.
Yüz küsur sene öncesine kadar, SADAKA TAŞLARI kullanabilecek kadar yüksek îmana sahip olan bu millet, acaba nasıl bu hâle getirildi?
Bu yürekler acısı konu, ayrıca ele alınacak. Şimdilik kendi konumuza devam edelim:
Ana haberlerdeki bir röportajda “en çok neden korkuyorsunuz” sorusu sorulmuştu. Cevaplar elbette çok çeşitliydi.
“Depremden korkuyorum”, “evlât acısından korkuyorum”, “eşimi kaybetmekten korkuyorum,” “Coronadan veya kanserden korkuyorum” gibi, 8-10 ayrı çeşit korku sebebi söylendi.
Fakat en çok, “yangından korkuyorum” cevabı dikkat çekiyordu.
“Yangından korkuyorum”diyenlerin çoğunun da açık saçık giyinen entel bayanlar ve eşleri olduğu dikkat çekiyordu.
Bu netice beni farklı bir tefekkür deryasına sürükledi.
Şöyle ki: Yangından, yani yanmaktan korkan kişi, Cehennemde yanmaktan daha çok korkmalı değil miydi?
Cehennemden korkan her akıl sahibi, Cehenneme götürecek sebeplerden, yaşantıdan, giyimden ve davranışlardan, şiddetle sakınmalı değil mi?
Yanmaktan korkan kişi, Allah’ın cc hanımlar için, Nur S. 31., Ahzâb S., 59. âyetlerle “mümin kadınlara kesin farz olan “ÖRTÜNÜNÜZ” emrini” hiç hafife alabilir mi veya bu kesin İlâhî emri ciddiyetle uygulamaz mı hiç?
- Acaba nerede bir terslik var?
Bu sorunun cevabı araştırıldığında ise 4 netice ortaya çıkıyor:
- Bu kişiler Allah’a, Âhiret gününe, Cennet ve Cehenneme inanmıyor olabilirler. Oysa bu Hayat, ölüme ve sonsuz olan Âhirete hazırlanmak içindir.
- Bu kişiler inanıyorlar, fakat Allah’ın bu kesin emrine isyân ediyor olabilirler. Bu iki gurup için Necip Fazıl ne güzel söylemiş.
“DİNDE ZORLAMA YOKTUR, İNSAN HÜRDÜR ELBETTE.
İSTER DÜNYADA PİŞER, İSTERSE ÂHİRETTE…”
- Bu kişiler isyân etmiyor, fakat “acaba el-âlem ne der?” gibi mahalle baskısına ve Şeytanın fısıltılarına mağlup oluyor olabilirler. Oysa “acaba el-âlem ne der?” yerine, “El-ALÎM olan Allah ne der” diye mâkul düşünülmeli değiller mi?
- Bu kişiler isyan etmiyor, fakat şeytanın; “biraz yaşlanınca örtünürsün” vesvesesine mağlup oluyor olabilirler. Sonra da bu açık hayata alıştığı için örtünemiyor. Oysa herkes mutlaka yaşlanıyor mu ki? Dünya Fâni, ecel âni değil mi?..
Yine Necip Fazıl’dan:
Bugünü düşünürüm, dün öldü, yârın var mı? Gençliğe de güvenmem, ölen hep ihtiyar mı?..
Ayrıca; Mahmud Efendi Hz. yangından korkanların dikkatine ne güzel söylemiş:
Şu insanoğlu Cehennemde 80 sene yanmayı göze alıyor da burada bol bol akan sularla abdest alıp, yumuşak halılar üzerinde NAMAZ kılmaya nazlanıyor.Hayret!..
Evet dostlarım, şu fâni dünyaya kendi tercihimizle gelmediğimiz gibi, kendi tercihimizle Âhirete sevk edilmeyeceğiz. Her birimiz adına, SINAV için takdir edilen ömür sermayesini, yarın ölecekmiş gibi çok dikkatli kullanmamız şarttır...
Öncelikle; “İNSAN olarak gönderilme nimeti için” çok çok şükürler etmeliyiz.
Biz; taş, toprak, ağaç, ot veya yılan, salyangoz, kaplumbağa, lâğım faresi olarak da yaratılabilirdik. Yüce Rabbimizin tercih ve takdiriyle İNSAN olarak yaratıldık.
Yüce Allah bizleri, insanların içinde gayri Müslim değil, hatta Arakan, Afganistan, Suriye, Ukrayna, Filistin vs. gibi savaş içinde değil veya Afrika’daki kurak ve yoksul ülkelerde ve çaresiz ailelerde değil; dünyanın en güzel coğrafî ikliminde olup, Müslüman olan bir aileye bizi göndermiş...
Müslüman aileden olma avantajları öyle çok ki:
Öncelikle, DÜNYAYA İMTİHAN İÇİN GÖNDERİLDİĞİNİZİ öğreniyoruz.
Sonra bu dünya sınavını nasıl kazanıp, âhirette Cennetlerle mükâfatlandırılacağınızı, yaşayarak öğreniyoruz.
Yani, gayrimüslim ülkelere ve ailelere göre, sınava bir sıfır önde başlıyoruz.
Bütün bu avantajlara rağmen, sapıtıp Dünya sınavını kaybedersek, vayy hâlimize!..
- Bu temel Îmandan sonra, daha da araştırarak ve eğitilerek eksiklerimizi tamamlarsak, ne mutlu bizlere…
Bu minval üzere; “Binlerce şükürler ederek, ihmal ettiklerini telâfi için karar veren kardeşlerimi” tebrik ediyorum.
Bendenizi de hayırlı dualarına eklemelerini, özellikle rica ediyorum… Vesselâm.
Bu akıcı yazınızdan şu röportajı hatırladım: 1950li yıllarda İstanbula, kendisi hakkında yapılan bir şikayet üzerine hakkında açılmış bir davaya katılıp mahkemeye ifade vermeye gelen Bediüzzaman Hazretleriyle o günlerde fırsat bulup bir röportaj yapan EŞREF EDİP, sorduğu sorulara şöyle cevaplar veriyor: ... "Bana, ‘Sen şuna buna niçin sataştın?’ diyorlar. Farkında değilim. Karşımda müthiş bir YANGIN var... Alevleri, göklere yükseliyor... İçinde evladım yanıyor, îmânım tutuşmuş yanıyor... Ben o ateşi söndürmeye, îmânımız kurtarmaya koşuyorum... Yolda biri beni kösteklemek istemiş de, ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler!.." diye devam ediyor.Dediğiniz gibi, en çok yangından korkanlar, ben de dahil, bu var olan kâinatın, tarih boyunca hiç görmediği o en dehşetli kıyamet günü yangınlarına... Sırat köprüsünden geçerken ki yangınlara.... ne kadar hazırlıyoruz? ne kadar inanıyoruz? Ne kadar o yangınları söndürmeye daha bu hayatta Allah bize FIRSATLAR vermişken... ne kadar hazırlanıyoruz?
Ve Aleyna Aleyküm selamCumanın Rahmeti bereketi üzerinize olsun inşâallahAllah CC razi olsun inşâallah abi
SA. Okuyup faydalanılsın diye "Bu güzel yazınız" için çok teşekkür ederim ağabeyim. Yalnız bu sokak röportajları çok kasıtlı ve senaryo üzerine yapılıyor. Sonra da yayınları istedikleri yerden ✂️ kesip yayınlıyorlar. Dikkate alınacak olan "canlı" yayınlananlar.