Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

Toplum İçinde Özürlüye Öncelik

TOPLUM İÇİNDE ÖZÜRLÜYE ÖNCELİK TANINMASI !.. 

     " O ( kibirli adam) surat astı ve sırtını dönüp uzaklaştı. " ( Abese sûresi, âyet 1 ) 

     " Yanına âmâ geldi diye.." ( Abese sûresi, âyet 2 ) 

     " Ve ( sana gelince  Ey Nebi!) Sen nereden bileceksin  o ( müşrikin) arınacağına dair bir ihtimal bulunduğunu." ( Abese sûresi, âyet 3 ) 

     4-" Veya alacağı öğüdün kendisine yarar sağlayacağını?" ( Abese sûresi, âyet 4) 

     Sahabeden âmâ olan İbni Ümmi Mektum'un kahramanı olduğu bir olaydır. Böylesi bir vakıa, bizlere; engelliye, özürlüye verilecek değeri, hürmeti ve saygıyı öğretmektedir. Çünkü,

       Toplum hayatımıza nazar ettiğimiz an görmüş oluruz ki, engelli insanlarımız, yeterli, doyurucu şekilde hürmet görmemekte, saygıdan uzak yaşamaktadırlar. 

      İnsanımızın ayağı topal ise topallığından, gözleri kör ise körlüğünden, beli kambur ise kamburluğundan, başında saç yok ise, kelliğinden, kolları yok ise çolaklığından ve benzeri şekillerde organ eksikliğinden dolayı bir lakap almakta, istihza edilmekte ve asıl ismi ile çağırılmayıp, sahip olduğu eksik organı ile hitap edilmektedir.  Oysa,

      " Adını başındaki " surat astı" anlamına gelen abese fiilenden alır. " O surat astı ve sırtını dönüp uzaklaştı, yanına âmâ geldi diye..." ( 1-3-) " Surat asan ve sırtını dönüp uzaklaşan kimdir?"  sualine tartışmalı rivayetleri işe katmadan sadece metni gözeterek iki farklı cevap vermek mümkündür. 

      Birincisi Hz. Peygamber'dir. O, müşrik kodamanlarından biriyle ( Velid b. Muğire veya Ubey b. Ka'b) konuşurken İbn Ümmi Mektum'un gelip kendisinden nasihat istemesi üzerine buna canı sıkılan peygamber surat asmış ve başını çevirmiştir. 

     İkincisi müşrik kodamandır. O kişi Hz. Peygamber ile konuştuğu sırada oraya nasihat istemek için gelmiş gariban bir mü'min olan görme özürlü Abdullah İbn Ümmi Mektum geldi diye canı sıkılmış ve oradan uzaklaşmıştır. 

     Zira oraya gelen insan bu müşrik kodamana göre ayak takımındandı. Cahiliye mantığına göre bir soylu sıradan biriyle aynı kefeye konulmayı kabul edemezdi. O da etmedi ve surat asıp oradan uzaklaştı." ( Kur'an surelerenini kimliği, M. İslamoğlu, sayfa 456) 

      Hamdü sena olsun ki, bu olayda, benim kanaatim, araştırmalarım, tetkiklerim, edinmiş olduğum bilgiler, gelenekçi kesimlerin aksine,  Resulullah (sav)'in suratını  asmadığını, âmâ geldi diye huzursuz  olmadığını, aksine yukarıda isimleri zikredilen müşrik kodamanlardan birisinin olduğuna inanmakta, yüreğim ve kalbim bunu kabul etmektedir. 

      Çünkü, iki cihan serveri, kainatın efendisi bir peygamberin, bir âmâya yüz ekşitmesinin, suratını asmasının mümkün olmayacağını göstermektedir. Buyrun şu ayeteri birlikte gözden geçirelim ve düşüncelerimizin haklılığını anlamış olalım:

     " Ve ( Sana gelince Ey Nebi!) Sen nereden bileceksin o ( müşrikin) arınacağına dair bir ihtimal bulunduğunu;  Veya alacağı öğütün kendisine yarar sağlayacağını? Fakat kendi kendine yettiğini sanan kimseye geliince:

       Sen bütün ilgini  ona yönelttin; Oysaki onun arınmamasının sorumlusu sen değilsin; Fakat sana büyük bir iştiyaktla gelen var ya: - ki o Allah'a saygıda kusur etmez- İşte sen onu ihmal ediyorsun." ( Abese sûresi, âyetler 3-10) 

     Bu uyarı, sorumluluk ahlâkı ile davranış  ahlâkı arasındaki dengenin korunmasına yöneliktir. Aynı zamanda toplum içinde ÖZÜRLÜYE ÖNCELİK TANIYAN BİR TAVIR öne çıkarılır. 

     İlk pasajın ana teması, sosyal statü ve konumların kişinin değerini belirleyici olamayacağıdır. Aynı hakikat Hümeze ve Hucurât sûrelerinde de vurgulanır. 

     Bu konuda Hz. Peygamberi uyaran âyetler bu sûrenin ilk pasasıyla sınırlı değildir. Tevbe sûresinin 43. âyetinde olduğu gibi doğrudan ve Nisâ sûresinin 105-107  âyetlerinde olduğu gibi dolaylı pasajlar da Allah Rasulü'ne yönelik uyarılar taşır." ( a. g. eser. sayfa 458-459)

     Sakatı ile, özürlüsü ile, göreni ile, görmeyeni ile, topalı ile, sağlam olanı ile, kel olanı ile, saçlı olanının ( ve benzeri) huzur içerisinde, mutlu bir toplum olmasını istiyor isek- ki istiyoruz- her kesim, her insan , bir diğerini sinesine basacak, özürlü olsa bile onu hoş görecek ve gönlünde ona karşı yer açacaktır.  

      Netice olarak;

      " Kel Ali", " Kör Hüseyin", " Topal Mulla", " Kambur Veli", " Kemçik Haçça" ve benzeri yakıştırmalar, lakaplar bitmezse, varlığını korumuş olursa, huzurlu, keyifli bir toplum olacağımız çok uzaklarda görünmektedir. 

      Fakir olduğu için, gariban olması nedeniyle, iftar sofrasına kabul edilmeyen bir Müslümanı, hiç bir zaman bir kodamanın hayrına hayırlı bir duada bulunmayacak, sürekli ve devamlı zengine, varlıklı kimseye kem gözle bakmaya devam edecektir. 

      Özürlü insanda öyledir. Onu lakabıyla çağırmak, istihza etmek, dalga geçmek, dalga geçenin alay edenin amel defterini zenginleştirecek, dop dolu ve münker bir defterle yevmi mahşerde huzura gelecektir. 

     Onun içindir ki, özürlü kimselere karşı, sürekli şefkat kanatlarımızı indirmeli, onlara gerekli hassasiyeti, ilgiyi, sevgiyi, saygıyı gösterip, huzurlu bir toplumun temelini sağlam atmalıyız. 

      Banka kuyruklarında, otobüs duraklarında, servis araçlarında, hastane önlerinde, karşıdan karşıya geçişlerde ve benzeri alanlarda daima özürlü insanlara karşı hörmet  kanatlarımızı indirmeli, gönlü hoş, kalbi rikkat içersinde olmalıyız. 

     Rasulullah (sav), Abdullah İbni Ümmi Mektum'a karşı müşrik kişinin yapmış olduğu bir hakaratamiz suç sebebiyle nasıl uyarı, ikaz almışsa, bizim halimiz nice ve nasıl olacaktır?.. Rabbimiz!.. Bizlere engin hoş görü, müsamaha, sevgi, saygı nasip eylmesin!..Selam ve dua ile...

     Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın