Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

Türkçe Ezan ve Türkçe İbadet

 " Biz onu Arapça bir hitap olarak indirdik, belki bu sayede, kafanızı kullanırsınız." ( Yusuf sûresi, âyet 2 ) 
     " Ki zaten Biz, onu anlayabilesiniz diye Arapça bir hitap kıldık." ( Zuhruf sûresi, âyet 3 ) 
     Üzülerek, teessürle ifade etmeliyim ki, yine şu günlerde, ortalık, ortam toz duman olarak devam edip gitmektedir. Aman ya Rabbi!.. Nedir bu milletin, Müslümanların aziz Kur'an'a, aziz ezana yapılan tazyikten, baskıdan çekmiş olduğu üzüntü, eziyet ve stres?.. 
      Millet olarak, sanki 1950 yılı önceleri yaşanılan olumsuzluklar, menfi hadiseler, camii imamlarının, camii müezzinlerinin veya sıradan vatandaşların Arapça ezan okumasından ötürü çekmiş oldukları eziyet, eza ve cefa yeniden yaşatılmak istenmektedir. 
      Azıcık tarih okuyanlar, tarihe merakı olanlar bilirler ki, tam tamamına 18 yıl bu millet " Türkçe ibadet", " Türkçe ezan", zorlamasından, baskısından ötürü çok çok mağdur olmuş, şu günlerde de yeniden, aynen, aynısının tıpkısı olarak yaşatılmak istenmektedir. 
     Bendeniz;  tutucu, mistik, klasik, gelenekçi bir yapıya sahip değilim. Ama, şunu arzetmek, yerinde olacaktır. Bir kere, günde, kırk rekat namaz kılıyoruz. Miliyonlarca insanımız, Müslüman kardeşimiz, en kolay tarafından arzedecek olursam, " Elemte" suresi ile, " Sübhaneke" duası arasındaki sure ve duaları rahatlıkla okuyabilirler. 
       Lakin, gelin görün ki, camii cemaatından, milletimizden, bilenler, okumuş olanlar hariç, kaç vatandaşımız okumuş olduğu kısa surelerin ve duaların Türkçesini bilmektedir? 
     Diğer taraftan, minarelerde okunan günde beş defa ezanın Türkçesini kaç insanımız bilmekte, merak eden, ilgisini, dikkatini bu uğurda harcayan kaç Müslüman kardeşimiz bulunmaktadır? 
      Ama, mihrabta okunan Araapça Kur'an'ın öylesine kalplere tesiri vardır ki, minarelerde tekbir tekbir yükselen ezanların o kadar izi, eseri, gönülleri okşayıcılığı bulunmaktadır ki, bunun tarifi, izahı, anlatılması mümkün değildir. 
      18 yıl, bu millet ezanın asli şeklinden uzak tutuldu da, kaç Müslüman kardeşimiz, " Türkçe ezan" denilen ucube, uydurma, kalplere hitap etmeyen, gönülleri okşamayan  " Tanrı uludur"u öğrenmiş oldu? 
     Allah aşkına!.. Yapmayın, etmeyin, bu aziz milletin maneviyatı ile oynamayın, hissiyatına el atmayın, gönülleri, kalpleri incitmeyin!.. Sonra, bu aziz milletin ahı, vahı, bedduası, iniltileri, intizarı bu işle meşgul olanları mahvedecek, hem bu dünyada zelil, hem de uhrevi alemde rüsvay edecektir. 
      Mazlum, şehid Başabakan Menderes ruhun şad olsun!.. 
      Senin imanın, gayretin, korkusuzluğun bizlere ezanı emanet ettin!.. Nurlar içerisinde yat!.. Mekan ve makamın cennet, komşuların Resulullah (sav) ve sahabe-i güzin olsun!.. Sen ki, şehidi şüheda olarak, ezanı bizlere, gürül gürül okumamızı tavsiye ettin ve sonrada sen, zorbaların, ezan düşmanlarının  hışmına uğradın!.. 
     Onun içindir ki, her Müslüman ezanın Türkçesini öğrensin, okusun ve asli şekliyle okunmasına müdahale etmesin!.. Böylesi bir fetvayı, fıkhı kaideyi, Selman-ı Farisi (ra) ın yaşamından okuduk, Ebu Hanife'nin uygulamalarında gördük. 
        Ama, tüm Müslümanların ortamksedası, savtı olan ezanın asli şekli Türkiye'miz de, İran'da, Irak'ta, Suriye'de, Mısır'da, Kahire'de, Suud'da, Yemen'de, Endonazya'da, Nijerya'da, Somali'de, Batı ülkelerinde hasılı tüm dünyada Arapça ortak lisan olarak okunup gitmektedir. 
     Hiç bir ülkede de, bizde olduğu gibi böyle bir zırt pırt ortama fırlayıp, ezanla, Kur'an'ın kendi lisanları ile okunması hususunda uğraş veren, verecek bulunmamaktadır. 
       Ama, ne hazindir ki, bizim ülkemizde, din adamları, ilim adamlarımız susmuş, dilleri lâl kesilmiş, ezanla, Kur'an'la hiç de alakası bulunmayan kimseler " havanda su dövercesine" bu faydasız, mesnetsiz, ilkesiz işle meşgul olmaktadır. 
     Netice olarak;
     Kardeşim, bu fuzuli işle uğraşan dostlardan istirhamım!.. Küçücük bir Türkçe kitap düşünün!.. Hangimiz onu bütünüyle ezber eder, noktası, virgülüne varıncaya kadar okuyabiliriz?
     Ama, bir hafız düşünün ki; aziz Kur'an'ı, noktası, virgülüne varıncaya kadar okur, hizibini bilir, secavendine , tecvidine, ihfasına, gunnesine varıncaya kadar insanlara gürül gürül tilavet eder. 
    O halde, " Türkçe Kur'an"; " Türkçe ezan" gailesini bir taraf edelim, İslam'ı bütün yönleriyle, Türçesiyle, Arapçasıyla, Batı dilleriyle bihakkın okumaya, öğrenmeye çalışalım. Ama, Kur'an'ın, ezanın asli şekline el atmadan okuyalım. 
      Örneğin, ülkemizde; kütüphanelerimizde bir hayli tefsir, meal, tercüme bulunmaktadır. Buunların hangisine güvenelim de, " şu doğrudur", " Bu Kur'an'a uygundur" diyerek okuyalım? 
     Çünkü, bu işin ticareti yapılmaktadır. Aziz Kur'an'ı, yüzüne düzgün şekilde okumayan bir gazeteci bile, ordan; burdan esinlenerek meal, tercüme hazırlamış, ticaret yapmak kasdıyla piyasaya sürmüştür. Hal böyle iken, biz bunu nasıl alıp okumalıyız? 
     Geliniz, akıllı, akli hareket edelim!.. 15 asırdan beri asli şekliyle okunan ezana, bozulmadan, tahrife uğramadan okunan Kur'an'a el atmayalım. Türkçesini. tercümesini, mealini, tefsirini okuyalım. Ama, asliyetini , asli şeklini tahrip ve tahrif etmeyelim!... Selam ve dua ile..
     Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın