Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

VAHİY HAYATTIR !..


     " Siz ey iman edenler! O sizi hayat bahşeden bir dirilişe davet ettiğinde, Allah'a ve Elçi'ye icabet edin! Zira iyi bilin ki Allah kişiyle kalbinin eğilimleri arasına sürekli müdahale eder; akıbet O'nun huzurunda toplanacaksınız." ( Enfâl sûresi, âyet 24 ) 

      Ayeti kerimeden anladığımıza göre, ölüm, yaşamış olduğumuz dünyadan tamamen kopmak değil, hakikatten kopmaktır.

      Ayeti kerime de zikredildiği gibi " Müdahale", İlahî yönlendirmeyi ifade eden, " hidayet"in ta kendisidir. Çünkü, bilinç üstü, bilinç altı , bilinç ve  duygulardan gelen iyi kötü her sinyali tarar. İyi, kötü, hak ve batılı , almış olduğu her görüntüyü kendi aynasında yansıtır.

     Yüce Allah'ın kişi ile kalbi arasına müdahalesi , yanlış görüntünün bilinç ekranına yansımaması için Allah'ın o görüntü ile kalbin arasına engel koymasıdır. Sonuçta, insanın kalbi o engel sayesinde kaymaktan kurtulmuş olur. 

     Aziz Kur'an; Allah tarafından vahyedidiğinden beri, kendisine iman edenleri kurtarmış, onlara hayat vermiş, İslam yolunda hizmet etmelerini sağlamıştır. 

     Bir kere, sahabe nesline nazar ettiğimiz an görmüş olacağız ki, öylesi büyük dahiler aziz Kur'an'a bende olmuşlar, inanmışlar, gönül vermişler, hayat düsturu yapmışlardır ki, bunları tek tek dile getirmemiz sayfalar alacaktır. 

      Örneğin, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hüseyin, Talha, Abbas, Bilal, Halid, Hamza gibi binlerce Kur'an fedaileri bu sayede İslam'a gönül vermişler ve hizmet etmişlerdir. İşte, Hz. Ömer'den bir anı !.. 

     Hz. Ömer'in son anları !..

     " Hz. Ömer, şehîd edilmesiyle neticelenen suikasde uğradıktan sonra son dakikalarını yaşıyorken Hz. İbn-i Abbas ile Hz. Ali Onu ziyaret eümişler, İbn-i Abbas, Hz. Ömer'in Sekerât-ı mevt hâlinde iken gözlerinden yaşlar gelmekte olduğunu görmüş ve hemen sormuştu:

     - Ey Mü'minlerin Emiri! Seni ağlatan nedir? Hz. Ömer : -Yemin ederim ki, dünyadan ayrıldığıma müteessir olarak, yahut dünyaya karşı özleyiş duyarak ağlamıyorum. Fakat kıyâmetin dehşetinden endişe ediyorum! Demişti.

     İbn-i Abbas'da, buna karşı şu sözleri söylemişti. - O halde ağlamayınız, ey Mü'minlerin Emiri! Sizin Müslümanlığı kabul etmeniz, Müslümanlık için fetih olmuştu. 

     Devlet Baaşkanlığına geçtiniz, başkanlığınızda Müslümanlık için bir fetih oldu ve yeryüzünü  adâletle doldurdunuz. İnsanlar arasında olagelen bir hadise, her hangi bir Müslüman arasında olagelen bir hadise, her hangi iki müslüman arasında vuku bulduğu zaman karşılarında senin nâmın anılırsa mutlaka senin sözünden hoşnud ve onunla kâni olurlar.

     - Hz. Ömer bu sözleri dinledikten sonra, " Beni oturtunuz!" dedi  ve oturdu. Sonra İbn-i Abbas'a: - Sözlerini tekrar et, İbn-i Abbas! dedi. İbn-i Abbas sözlerini tekrar etti. Hz. Ömer:

     - İbn-i Abbas! Kıyâmet günü huzûr-ı ilahide benim hakkımda böylece şehadet şehâdet eder misin? dedi. İbn-i Abbas: 

     -Yâ Emirel Mü'min! dedi. Huzûr-i İlahide senin hakkında böylece şehadet ederim ve Ali'de böylece şehâdet edecektir. - Sende böylece şehâdet eder misin Ali?  Hz. Ali: - Ya Emirel Mü'minin! dedi bende şehâdet ederim." ( As. Saadet, C 5, say.204-205, Ö. R.Doğrul) 

      Demek ki, aziz Kur'an; panayırlarda develerle güreş tutan Hz. Ömer (ra)'ı, hilafette altın yıllarını yaşatarak, İslam'a hizmet ettirdiği gibi, sair sahabe-i kiramı da bünyesinde yoğurmuş, hidayete erdirmiş,  tümünü eli öpülesice kahramanlar yaparak, İslam için candan, tenden geçirmiştir. 

      Netice olarak;

     Onun içindir ki, yazı başlığımız " Kur'an Hayattır" olmuştur. Keşke, 21 nci çağın Müslümanları da, Kur'an' a hizmet etmiş olsalardı, bende olsalardı, gönül vermiş olsalardı, niçin yeniden bir diriliş olmayacaktı ki?

      Sahabe-i kiram, bizler gibi yemiş, içmiş evlenmiş, yurt yuva sahibi olmuş insanlardı. Bizden farklı yönleri ise, aziz Kur'an'ı sevap olsun diye okumuyorlar, bin bir hatimler indirmiyorlar, kuru kuru Yasin'ler devirerek, yapraklar sayarak sevap kazandıklarını zannetmiyorlardı!.. 

     Sahabe-i kiram ölüye mevlit töreni yapmıyor, mezar başlarında ağlayıp, sızlayarak, ölüye telkin vermiyorlardı. Ya ne yapıyorlardı?

     Ya ne yapıyorlardı? Sahabe-i kiramın, Kur'anî anlayışları bizden farklı, Kur'an'ın, insanlığa hayat vermesi için cihad ediyorlar, Medine Anayasasını ilan edip, Kur'an'ın hükümleri ile insanları yönlendirip ve yönetiyorlardı. Tüm sahabe-i kiram bu minval üzere inanıyor, bu şekil yaşıyorlardı.. 

     Rabbimiz!.. Ahir zaman ümmetine de bu düşünceleri nasib eylesin!.. Selam ve dua ile...

     Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın