Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

ZEKÂT İBADETİ !..     

 " Zekâtlar yalnızca yoksullara ve düşkünlere, bu işi yapan görevlilere ve kalpleri kazanılacak kimselere, özgürlükleri elinden alınanlar ve borç yükü altında ezilenler için, Allah yolunda gösterilen her türlü faaliyet ve yolda kalmışlar için verilir. Bu Allah'ın koyduğu bir kuraldır. Ve Allah her şeyi bilir, her hükmünde tam isabet sahibidir." Tevbe sûresi, âyet 60 ) 

     Bilindiği üzere,  İslam'ın beş temel şartından birisi de zekâttır. Zekât ibadeti, İslam dininde farz-ı ayn bir ibadet olup, terkedilmesi, vermemek, savsaklamak gibi haller asla caiz değildir. İnkarı küfürdür. Zekat, hicretin ikinci yılında farz olunmuş  mâlî bir ibadettir. 

      Yüce Allah'ın zekât emri, namaz ibadeti ile birbirine çok yakın olduğu için Kur'an'da on sekiz yerde birlikte zikrolunmuştur. 

     Zekât ibadeti; akıllı, büluğ çağına erişmiş müslüman, özgür, havaici asliye dediğimiz aslî ihtiyaçtan fazla zekat verme gücüne sahip olma gibi bir takım şartlar dahilinde ifa edilmesi gereken bu malî ibadeti terk etmek asla caiz değildir. 

     Nisaba malik olupta malının zekâtını vermeyenlerin ilâhî azaba duçar olacaklarını  ayeti kerimeler açık açık, tüm Müslümanlara bildirmektedir.  Nitekim; aziz Peygamberimiz (sav): 

      "  Ebu Hüreyre (ra) den rivayet olunmuştur. Resûlullah (sav) buyurmuştur ki : Allahü Teala'nın kendisine mal veripte zekâtını vermeyen kimse yok mu? İşte o mal -zekâtı verilmeyen mal- kıyamet günü başı kel, iki pelikli azılı bir yılan sûretinde temessül ederek onun boynuna asılır. Sonra onun iki çenesinden tutar, ve ben senin malın, ben senin yığıntın, diyerek ona azap eder." 

      Müttefekun aleyh olan bu ayet ve hadisi şeriften anlaşılıyor ki zengin olupta malının zekâtını vermeyenler ve servetini gayri meşru yerlerde harcayanlar, tüketenler kendilerine ahiret hayatları için pek elîm bir zemin hazırlamış olmaktadırlar. 

     Çünkü, dünya malı, yüce Allah'ın biz kullarına bir ikramı ve bir lütfudur. Onunla Allah kullarını sınava tabi tutmaktadır. Bakalım kul, bu ilahi lütfa sahip olduğunu bilerek şükranla, gönül hoşnudluğu ile Rabbinin emirlerine uyup zekât ve sadakasını verecek midir? 

     Yoksa nankörlük ederek küfran yoluyla bunları ifadan kaçacak mıdır? Bilmeliyiz ki, zenginlik her insanın erişemediği yüksek bir mertebedir. Yer yüzünde nice nice insanlar bulunmaktadır ki, gece gündüz demeyip ha bre çalışırlar, fakat yine de zengin olamazlar, ve yine öyle kimseler vardır ki, kısa zamanda zengin olmuşlardır. 

      Çünkü zenginlik yüce Allah'ın kutsal bir emanetidir.  Onu kullarından istediğine verir. Zenginliğin kıymetini bilecek ve onun nimet olduğuna takdir edecek ve şükrünü eda edecektir. 

     O halde, her mü'minin matlûp olan gayeye ulaşabilmesi için meşruiyet içerisinde çalışması ve bu uğurda asgari gayret sarfetmesi en tabiî hakkıdır Nitekim hadisi şerifte:

     " Hukuk şer'iyyesi ifâ edilen mal sahibi için ne güzeldir."buyurulmakla İslâm zenginliğe, varlığa büyük ölçüde yer vermiş, helal yoldan zengin olan varlıklı kimseleri her zaman tebcil ve tebrik etmiştir. 

     Ama,. helal yoldan kazanılan mal yani zekatı verilmeyen mal Allah indinde mâl-i Habîs= kötü mal olup sahibinin de gazabı ilâhiye maruz kalacağı  şu ayeti kerime ile beyan buyurulmuştur:

     " Allah'ın lütfundan kendilerine verdiklerinde cimrilik yapanlar, bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar! Aksine bu onlar için pek fenadır. Cimrilik yaptıkları şeyler kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Zira göklerin ve yeryüzünün mirası tamamıyla Allah'a aittir. Ve Allah yaptığınız her şeyden haberdardır."( Âl-i İmran sûresi, âyet 180) 

       Onun içindir ki, akıllı olan Müslüman kimse servetini Allah yolunda harcayarak âyet ve hadislerde zikredilen azap ve ikapdan kendisini kurtarmaya çalışır. Gafil olan Müslüman da servetini gayri meşru alanlarda tüketerek şiddetli azaplara kendini hazırlamış olur. Dolayısıyla, 

      Rasulullah (sav) hadisi şeriflerinde: " Mallarınızı zekatla koruyunuz. Hastalarınızı sadaka ile tedavi ediniz ve çeşitli belalara karşı da tazarru ( yalvarma) ile duada bulununuz." buyurmuştur. Zekatla ilgili şu hususları da unutmamak lazımdır:

     1- Kim zekâtı terkederse malını muuhafazadan mahrum kalır. 2- Sadakayı terkeden kimsenin kazancında bereket olmaz. 3- Duayı terkeden icabetten mahrum kalır. 4- Cemaatı terkeden imanın kemalinden mahrum olur. 5- Hayır hasenatı terkeden afiyetten mahrum olur. 

     Netice olarak;

     Mü'minler olarak, yılın her anında ve gününde zekat veri bileceği gibi, milletimiz arasında yaygın olan adet, Ramazan ayında vermek alışkanlık haline  gelmiştir. 

      Yani, zekat ibadetini her an göz önünde bulundurmamız gerekir. Madem ki, zekat fakirin hakkıdır. Hakkı olduğuna göre, her hangi bir yapıya, camiye, binaya, Kur'an Kursuna, İmam okuluna vermeden, bizzat zekatlarımızı temlik haline getirmezi lazımdır. 

     Zekatlarımız, mutlaka fakirin eline ulaşmalı, bilhassa şu mübarek günlerde, fakir kimselerin de sofrası aş, sıcak yemek görmeli, çocukları giydirilmelidir. 

      Bilhassa, zenginlerimiz, zekatlarını verirken, gösterişten uzak, çalım satmadan beri bir şekilde, fakirleri, öğrencileri aramalı, İmam-Hatip öğrencileri, Kur'an Kurslarında hafızlık yapan çocuklar, İlahiyatta ve sair okullarda doktorluk okuyan, hukuk öğrenimi gören çocuklarımız arayıp bulunarak, destek olunmalıdır. 

     Rabbimiz!.. Allah rızası için, Allah emrettiği için zekatlarını veren zenginlerimizin hayırlarını kabul buyursun! .. Birilerini bin eylesin İnşallah!.. Selam ve dua ile...

     Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın