Haftanın Vaazı, İNFAK, SADAKA-İ CARİYE VE VAKIFLAR

"Sevdiğiniz şeylerden (Allah için) harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allâh onu bilir." (Al-i İmran, 3/92)
بسم الله الرحمن الرحيم
Kur’ân-ı Kerîm; iyilik ve hayırda yarışmayı, Allah yolunda infâkı, kimsesiz, fakir ve düşkünlere yardım etmeyi teşvik eder. Nitekim bir ayet-i kerimede şöyle buyrulmaktadır:
لَن تَنَالُوا الْبِرَّ حَتَّى تُنْفِقُوا مِمَّا تُحِبُّونَ وَمَا تُنْفِقُوا مِن شَيْءٍ فَإِنَّ اللّهَ بِهِ عَلِيمٌ
"Sevdiğiniz şeylerden (Allah için) harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allâh onu bilir." (Al-i İmran, 3/92)
Rasulullah devriyle ilgili çok sayıda rivayet gösteriyor ki: "Sevdiklerinizden infak etmedikçe hayra, sevaba eremezsiniz" ayeti indiği zaman, ashab çoğunlukla Hz. Peygamber (a.s)'e müracaat ederek en çok sevdikleri şeyleri Allah rızası için bağışladıklarını bildirmişlerdir. Bu bağışların bir kısmı sadaka, bir kısmı köle azadı şeklinde yapılırken, bir kısmı da vakıf şeklinde gerçekleşmiştir.
On dört asırdan beri Cenab-ı Hakk'ın: "Sevdiklerinizden infak etmedikçe hayra, sevaba erişemezsiniz" hitabı, mü'min vicdanları çınlatarak hayır keselerini açık tutmalarını sağlamış, kıyamete kadar da aynı inançlı gönüllerde yankı bulmaya, çınlamaya devam edecektir: Sevdiklerinizden infak etmedikçe hayra, sevaba ulaşamazsınız.
İyilik ve takvada yardımlaşmak
وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبِرِّ وَالتَّقْوى وَلا تَعَاوَنُوا عَلَى الاِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَاتَّقُوا اللّهَ اِنَّ اللّهَ شَديدُ الْعِقَابِ
“İyilik ve takva (Allah’a karşı gelmekten sakınmak) üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Muhakkak ki Allah’ın cezası çok şiddetlidir.”(Maide, 5\2)
[ مَنِ اسْتَطَاعَ مِنْكُمْ أَنْ يَسْتَتِرَ مِنَ النَّاِر وَلَوْ بِشِقِّ تَمْرَةٍ فَلْيَفْعَلْ]
"Sizden kim, bir yarım hurma ile de olsa ateşten korunabilirse, bunu yapsın" buyurmuştur." (Buharî, Zekât 10, Müslim, Zekât 66-67)
[ قال رسول اللّه: السَّخِىُّ قَرِيبٌ مِنَ اللّهِ، قَرِيبٌ مِنَ النَّاسِ، قَرِيبٌ مِنَ الجَنَّةِ بَعِيدٌ منَ النَّارِ؛ وَالبَخِيلُ بَعِيدٌ مِنَ اللّهِ، بَعِيدٌ مِنَ النَّاسِ، بَعِيدٌ مِنَ الجَنَّةِ، قَرِيبٌ مِنَ النَّارِ؛ وَلَجَاهِلٌ سَخِىٌّ أحَبُّ إلى اللّهِ تَعالى مِنْ عَابِدٍ بَخِيلٍ].
Hz. Ebû Hüreyre (r.a) anlatıyor: "Rasulullah (a.s) buyurdular ki: "Sehâvet sahibi Allah'a yakındır, insanlara yakındır, cennete yakındır, cehennemden uzaktır. Cimri ise Allah'tan uzaktır, insanlardan uzaktır, cennetten uzaktır, cehenneme yakındır. Câhil sehâvet sahibini Allah, cimri ibadet düşkününden daha çok sever." (Tirmizî, Birr 40)
SADAKA-İ CARİYE nedir?
Allah rızası için, insanlara hizmet veren bir eser bırakmaktır.
Bu, ilimdir, ilmî müessesedir, yoldur, köprüdür, kütüphanedir, müessese kurarak, burs vererek yetiştirilmiş insandır, fedakârlıklara katlanarak hayırlı şekilde büyütülmüş evlattır. İşte Rasulullah’ın müjdesi; kendi kelamlarıyla:
İnsan ölünce amel defteri kapanmaz
إذَا مَاتَ الانْسَانُ انْقَطَعَ عَمَلُهُ إَّلا مِنْ ثلاَثٍ صَدَقَةٍ جَارِيَةٍ، أوْ عِلْمٍ يُنْتَفَعُ بِهِ، أوْ وَلَدٍ صَالِحٍ يَدْعُو لَهُ.
Ebu Hureyre anlatıyor: "Rasulullah (a.s) buyurdular ki:
"Bir insan ölünce üç kişi hariç herkesin ameli kesilir: Sadaka-i cariye (bırakan), veya istifade edilen bir ilim (bırakan) veya kendine dua edecek salih evlat (bırakan)." [Müslim, Vasıyyet 14, (1631]
Dolayısıyla yol, köprü, çeşme, mescid, yoksullar için aş evi, hastane ve okul gibi hayır kuruluşları birer sadaka-i câriyedir. İnsanlar bu gibi yerlerden yararlandığı sürece, bunları yaptıranlar, yapılmasına sebep olanlar, yol gösterenler ve destek olanlar, hem hayattayken hem de vefatlarından sonra sevap kazanmaya devam ederler. Kendimiz, çocuklarımız, geleceğimiz ve ahiretimiz için bu görevi asla ihmal etmemeliyiz.
إنَّ مِمَّا يَلْحَقُ الْمُؤْمِنَ مِنْ عَمَلِهِ وَحَسَنَاتِهِ بَعْدَ مَوْتِهِ، عِلْماً عَلَّمَهُ وَنَشَرَهُ، وَوَلَداً صَالِحاً تَرَكَهُ. وَمُصْحَفاً وَرَّثَهُ، أوْ مَسْجِداً بَنَاهُ أوْ بَيْتاً بْنِ السَّبِىلِ بَنَاهُ، أوْ نَهَراً أجَّرَهُ أوْ صَدَقَةً أخْرَجَهَا مِنْ مَالِهِ فِي صِحَّتِهِ وَحَيَاتِهِ. يَلْحَقُهُ مِنْ بَعْدِ مَوْتِهِ.
Hz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (a.v.s.): "Mü'min kişiye, hayatta iken yaptığı amel ve iyiliklerden öldükten sonra ulaşanlar,
- öğretip neşrettiği bir ilim,
- geride bıraktığı salih bir evlad,
- miras bıraktığı bir mushaf (kitap),
- inşa ettiği bir mescid,
- yolcular için yaptırdığı bir bina,
- akıttığı bir su,
- hayatta ve sağlıklı iken verdiği bir sadakadır. Ölümünden sonra kişiye işte bunlar ulaşır."(kütü-i sitte)
İslam alimleri sadaka-i cariye ile çoğunlukla vakfın kastedildiğini söylerler. Müslümanların zihninde vakıf anlayışının (kaynağı kurumayan hayır çeşmesi) netleşmesinde ve Müslümanları bu konuda motive etmesinde, Peygamberimizin bu hadisleri özel bir fonksiyon icra etmiştir.
Kâmil odur ki, koya her yerde bir eser, Eseri olmayanın yerinde yeller eser. (Hadimî) Ölen insan mıdır, ondan kalacak şey eseri, Bir eşek göçtü mü, ondan da nihayet semeri. (M.A. Ersoy)
يَتْبَعُ الْمَيِّتَ ثَلاثَةٌ: أهْلُهُ، وَمَالُهُ، وَعَمَلُهُ؛ فَيَرْجِعُ اثْنَانِ وَيَبْقى وَاحِدٌ. يَرْجِعُ أهْلُهُ، وَمَالُهُ؛ وَيَبْقَى عَمَلُهُ.
Hz. Enes (r.a) anlatıyor: "Resulullah (a.s) buyurdular ki:
"Ölüyü, (mezara kadar) üç şey takip eder: Ailesi, malı ve ameli. Bunlardan ikisi geri döner, biri baki kalır: Ailesi ve malı geri döner, ameli kendisiyle baki kalır." [Buhârî, Rikak 42]
Mal sahibi, mülk sahibi
Hani bunun ilk sahibi
Malda yalan mülk de yalan
Var birazda sen oyalan
Şairlerimiz ne güzel ifade eylemişler dünyanın gelip geçici olduğunu. Bu düşünceye onları sevkeden duygu cömertlik, hayırseverlik, yardımseverlik gibi güzel iz ve eserlerle ölümsüzleşme sevdası, Âhiret'te kalıcı mükafatlara nail olma isteğidir. Bu tarz duyguları sürekli canlı ve zinde tutmak gerekir ki, o güzel insanlardan olunabilsin. Bunun için de dünyanın sonlu, kalıcı olanın güzelliklerle anılma ve gönüllere girme olduğunu bilmek gerekir.
Hayır müesseseleri damlayan su tanesi gibidir
Allah yolunda yapılan hayır işleri, vakıflar, müesseseler Birinin düşünmesi ve teşebbüsü ile başlar. Diğer pek çokları yardımla müesseseyi kurarlar. Derken bir hizmet çarkı işlemeye başlar. Bir tuğla, bir civata ile de buna katkıda bulunan, niyetiyle o hayır fabrikasının manevî gelirine ortak olur. Hayır müesseselerine yardımın gerçek manası budur. Cenab-ı Hak, hayır yolunda verilen bir tuğla veya cıvatanın bir bina veya fabrikaya dönüşebileceğini, atılan bir tohumun bir harman mahsul olabileceğini şu ayetle haber verir:
مَثَلُ الَّذينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ فى سَبيلِ اللّهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ اَنْبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ فى كُلِّ سُنْبُلَةٍ مِائَةُ حَبَّةٍ وَاللّهُ يُضَاعِفُ لِمَنْ يَشَاءُ وَاللّهُ وَاسِعٌ عَليمٌ
"Mallarını Allah yolunda harcayanların hali, yedi başak bitiren, her başakta yüz dane bulunan bir tek tohumun hali gibidir. Allah kime dilerse ona kat kat verir. Allah, ihsanı bol olan, hakkıyla bilendir." (Bakara, 2\261)
İste değerli kardeşlerim, Allah yolunda infak edilen şeyler damlayan su misali birikir birikir ve sonuçta göl oluşur. Kıyamette terazimizin sağ tarafını ağırlaştırır. Cami örneğinde olduğu gibi…
Rasulullah (a.s) da başta vakıf olmak üzere, dine hizmet etmek, Allah rızasını aramak maksadıyla başlatılan teşebbüslerin desteklenmesini teşvik maksadıyla:
مَنْ بَنَى للّهِ مَسْجِداً وَلَوْ كَمَفْحَصِ قَطَاةٍ لِبَيْضِهَا بَنَى اللّه لَهُ بَيْتاً في الْجَنَّةِ ُ
"Kim Allah rızası için bir bağırtlak kuşunun yuvası kadar bir mescid inşa ederse, Allah onun için cennette bir köşk inşa eder" buyurmuştur. (İ. Canan, Kütüb-ü Sitte, c.15, s.316)
Tek başına fitil, lamba olmayacağı gibi, kuş yuvası kadar mekan da tek başına mescid olamaz. Ama Allah'ın rızası niyetiyle yapılan, harmana atılan iman daneleriyle her şey olur. Hayır vakıflarını desteklemenin manası budur.
Allahın evlerini müminler inşa ederler
اِنَّمَا يَعْمُرُ مَسَاجِدَ اللّٰهِ مَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَاَقَامَ الصَّلٰوةَ وَاٰتَى الزَّكٰوةَ وَلَمْ يَخْشَ اِلَّا اللّٰهَ فَعَسٰى اُولٰـئِكَ اَنْ يَكُونُوا مِنَ الْمُهْتَدينَ
Allah'ın mescitlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır. (TEVBE suresi 18. ayet)
Müminler hayırda yarışırlar
وَمِنْهُمْ سَابِقٌ بِالْخَيْرَاتِ بِاِذْنِ اللّٰهِ ذٰلِكَ هُوَ الْفَضْلُ الْكَبيرُ
Kimi de Allah'ın izniyle hayırlarda öne geçmek için yarışır. İşte büyük fazilet budur.( Fâtır, 35/32.)
اُولئِكَ يُسَارِعُونَ فِى الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ
İşte onlar, iyiliklere koşuşurlar ve iyilik için yarışırlar. (Mü’minun, 23/61)
يَا اَيُّهَا الَّذينَ اٰمَنُوا ارْكَعُوا وَاسْجُدُوا وَاعْبُدُوا رَبَّكُمْ وَافْعَلُوا الْخَيْرَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
Ey iman edenler! Rükû edin; secdeye kapanın; Rabbinize ibadet edin; hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz. (HAC suresi 77. ayet)
Hayra vesile olmak hayrı yapmak gibidir
الدَّالُّ عَلى الْخَيْرِ كَفَاعِلِهِ.
Hz. Enes (r.a) anlatıyor: "Resûlullah (a.s) buyurdular ki:
"Hayra delâlet eden onu yapan gibidir." [Tirmizî, İlm 14, (2672).] buyurması ise hayr yapmanın yanında ona vesile olmanın da önemine ve faziletine işaret eder.
Vakıfların dayanağı
İşte bu ve benzeri anlamdaki bir çok âyet-i kerime ve hadis-i şerif, Müslümanlarda sadaka-i cariye bilincini geliştirmiş ve bunun bir sonucu olarak vakıflar ortaya çıkmıştır.
Vakıf hakkında açık bir ayet yoktur. Daha çok sünnet ve icma' sabit olmuştur.
Vakfın hükmü: İmam Ebu Yusuf ile İmam Muhammed'e göre, mülkün aynının kişiden zail olması Allah için hayır yollarında kul-anılmasıdır. İmam Ebu Hanife'ye göre, mülkün aslının kişinin elinde kalması, gelirinin Allah için hayır yollarına sarf edilmesidir.
Hz. Peygamber (sav), Medîne-i Münevvere’deki yedi parça mülkünü bizzat vakfetmiş ve sahâbe-i kirâm’ın ileri gelenleri de bir çok vakıfta bulunmuşlardır. Çünkü; insanların en hayırlısı insanlara faydalı olan, malın en hayırlısı Allah yolunda harcanan, Allah yolunda harcananların en hayırlısı da en fazla ihtiyaç giderendir.
İslamda vakf geleneği ve Vakfın Tarihi
İslâm’da vakıf geleneği hicretten iki yıl sonra başlamıştır.
- Peygamberimizin Medine’deki kendisine ait 7 akarını, Fedek ve Hayber hurmalıklarından hissesine düşeni vermiştir.
- Ashabı Suffa vakfında sadece maddenin değil aynı zamanda hayatında, kişinin kendisinin de vakfı büyük bir önem taşır.
- Hazreti Ömer (R.A.) Semg adlı arazisini vakfetmiştir. Hazreti Ebu Bekir, Hazreti Osman, Hazreti Ali ve Ashabın ileri gelenleri ayni yolu takip etmişlerdir.
- İbadetten bir kuş kendisini engelledi, gaflete düşürdü diye bahçesini vakfeden sahabeyi hep duymuşuzdur.
- Cabir:”Muhacir ve Ensardan imkan sahibi olup ta vakıfta bulunmayan tek kişi bilmiyorum.”der
Vakıf Yapılan Alanlardan Bazıları:
Hz. Peygamber döneminden zamanımıza kadar vakıflar, birçok alanda hizmet vermiştir. Fakir ve kimsesizlerin yiyecek, giyecek ve barınaklarının temin edilmesi, hastaların tedavisi, ilmin yaygınlaştırılması, öğrencilerin desteklenmesi, hayvanların ve çevrenin korunması, ibadethaneler ile toplumun ihtiyacı olan birçok tesisin yapılması, bakım ve onarımı gibi her alanda vakıflar büyük hizmetler görmüşlerdir.
Cami, mektep, medrese, kütüphane, aşevi, kervansaray, hastane, çeşme, kuyu, misafirhane, yol, köprü, hela, han, hamam, borçlulara yardım, bekar fakirleri evlendirmek, fakir kızlara çehiz vermek, yoksullara odun, kömür, ve gıda yardımı yapmak, borçtan hapse düşenlerin borcunu ödemek, kimsesizlerin cenazesini kaldırmak, askerleri teçhiz etmek, kış günü dağlarda aç kalan yırtıcı hayvanları beslemek… daha sayamayacağımız pek çok alanda vakıf çalışmaları yapılmış ve tarihten günümüze insanımız bunları destekleyerek günümüze taşımıştır.
Osmanlıda vakıflar ve külliyelerin fonksiyonları
Osmanlı tarihinde kendi adına bir vakıf kurmayan padişah, devlet adamı veya saray mensubunun sayısı yok denecek kadar azdır. Bunların önemli bir kısmı da külliye olarak ifade edilen kombine bir hizmet müessesesi şeklindedir.
Mimar Sinan’ın elinde Süleymaniye, Selimiye gibi örnekleriyle mimarinin zirvesine ulaşan külliyelerin şehrin oluşmasında ve şehir hayatının işleyişinde oynadıkları rol itibariyle de önemle incelenmesi gerekmektedir.
Külliye geleneğinde iki grup yapı yer almaktadır. Birinci grupta yer alan yapılar vakfın gelir kaynaklarını teşkil eden ve aynı zamanda ticarî, sınaî, sıhhî vb. faaliyetlere altyapı oluşturan çarşı, bedesten, han, hamam gibi kurumlardır. İkinci grupta ise cami, mektep, medrese, imaret, dergah, darüşşifa vb’den oluşan ve dinî-kültürel faliyetlere, eğitim ve sağlık hizmetlerine altyapı oluşturan müesseseler yer almaktadır.
Bunlar gibi sayısız örnekler her şehrimizde mevcuttur. Erzurum, Trabzon, Sivas, Diyarbakır, Mardin, Urfa, İstanbul, Bursa, İznik, Amasya, daha nice yerler…..
Bu eserleri korumak hepimizin borcudur
Her biri ayrı önem taşıyan, ecdat yadigârı vakıf eserlerini korumak, senedindeki maksatlarına uygun olarak kullanmak, yenilerini ilave ederek bizden sonraki nesillere aynı ihtişamıyla aktarmaya çalışmak, dînî ve vicdani borçtur.
Ecdadımız kurduğu vakıfların senetlerinde kendilerinden sonra vakfı koruyanlara dua ettikleri gibi, değiştirip bozanlara da beddua etmişlerdir.
Pâdişâhı böyle bir edeb sergileyen cemiyetin fertleri de, sadakalarını bir zarf içinde câmîlerdeki sadaka taşlarına bırakırlar, muhtaçlar da vereni görmeksizin oradan ihtiyaçları kadarını alırlardı.
Hasan keyfteki tarihi yapılarda sadaka taşlarını görmek mümkün.
Yine bazı camilerimizdeki sadaka taşlarının varlığı günümüze kadar gelmiştir.
Yeni yerleşim yerlerinde inşa edilen camilerin planlanmasında külliye geleneğinin yeniden ihya edilmesi gerekir. Bu çerçevede cami inşası ile birlikte okul, dershane, halk eğitim merkezleri, kültür merkezleri, sağlık ocağı, kütüphane gibi hizmet birimlerinin inşası ve hizmete sokulması düşünülebilir.
Bütün bunları yapanlar ecirlerini kat kat alacaklardır:
مَنْ جَاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ عَشْرُ اَمْثَالِهَا وَمَنْ جَاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزٰى اِلَّا مِثْلَهَا وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
“Kim (Allah huzuruna) iyilikle gelirse ona getirdiğinin on katı vardır. Kim de kötülükle gelirse o sadece getirdiğinin dengiyle cezalandırılır. Onlar haksızlığa uğratılmazlar.”(EN'ÂM suresi 160. ayet)
اَلَّذِينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ سِرًّا وَعَلاَنِيَةً فَلَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ
“Mallarını gece ve gündüz, gizlice ve açıkça infak edenler yok mu, işte onların Rableri katında ecir ve mükâfatları vardır. Ve onlara herhangi bir korku yoktur. Onlar hiçbir zaman mahzun da olmazlar.” (el-Bakara 274)
مَن ذَا الَّذِي يُقْرِضُ اللَّهَ قَرْضاً حَسَناً فَيُضَاعِفَهُ لَهُ وَلَهُ أَجْرٌ كَرِيمٌ
“Allah’a güzel bir borç vermek isteyen kimdir? Allah onu kat kat arttırır. Rızkı daraltan da, arttıran da O’dur. Dönüş O’nadır.” (Hadid, 57/11)
يَمْحَقُ اللّهُ الْرِّبَا وَيُرْبِي الصَّدَقَاتِ وَاللّهُ لاَ يُحِبُّ كُلَّ كَفَّارٍ أَثِيمٍ
“Allah faizin (bereketini) giderir, sadakaları ise artırır.” (Bakara,2/276)
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَنفِقُواْ مِمَّا رَزَقْنَاكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ يَوْمٌ لاَّ بَيْعٌ فِيهِ
وَلاَ خُلَّةٌ وَلاَ شَفَاعَةٌ وَالْكَافِرُونَ هُمُ الظَّالِمُونَ
“Ey iman edenler! Kendisinde hiçbir alış verişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin bulunmadığı bir gün gelmeden önce, size verdiğimiz rızıklardan Allah yolunda harcayın. Kâfirlere gelince, onlar zalimlerdir.” (Bakara,2/254)
İnfak önündeki engeller
- Şeytan
الشَّيْطَانُ يَعِدُكُمُ الْفَقْرَ وَيَأْمُرُكُم بِالْفَحْشَاء وَاللّهُ يَعِدُكُم مَّغْفِرَةً مِّنْهُ وَفَضْلاً وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
“Şeytan sizi fakirlikle korkutur. (Fakir düşeceğinizi söyleyerek sadaka vermekten uzak durmanızı ister.) Ve size, çirkinliği ve hayasızlığı emreder. Allah ise size kendi katından mağfiret ve bol nimet va’d ediyor. Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.”(Bakara, 2/268)
[ قَالَ رَسُولُ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَا نَقَصَ مَالٌ مِنْ صَدَقَةٍ،وَمَا زَادَ اللّهُ عَبْدًا بِعَفْوٍ إِلا عِزًّا، وَلاَ تَوَاضَعَ عَبْدٌ للّهِ إِلا رَفَعَهُ اللّهُ].
Hz. Ebu Hüreyre (r.a) anlatıyor: "Rasûlullah (a.s) buyurdular ki:"Mal sadaka ile eksilmez." "Allah affı sebebiyle kulun izzetini artırır." "Allah için mütevazî olan bir kimseyi Allah yüceltir." [Müslim, Birr, 69 (2588]
- Şeytanlaşmış insan tipleri ve münafıklar
- Cimrilik ve mala düşkünlük
- Dinden uzaklaşmak
- İslam dışı fikirlere sahip olmak
- Ölümü hatırdan çıkarmak vb.
Hayr, Mizan-ı Hak’ta iyi ve faydalı olan işleri yapmaktır. Bir başka ifadeyle rıza-ı ilahiye uygun faaliyet yapmaktır. Allah için vakfetmektir.
Hayr, insanları Allah'a yakın kılan, onları maddi ve manevi gelişmelerde en ileri seviyeye ulaştıran ve Allah'ın rızasına kavuşturan iyilikleri içten gelen bir sevgiyle yapabilmektir.
Kısacası hayr, dinin ve dindarlığın en güzel semeresidir.
Günümüzün şartlarında, maddenin kutsal hale getirildiği, iyilik duygularının yok olmaya yüz tuttuğu, başkalarının pek hesaba katılmadığı bir zamanda, eşyaya tutkun insan topluluklarında, İslâmın sadaka emri ve iyilikte bulunma tavsiyesi daha da önem kazanmaktadır.
İnsanlık tarihi boyunca olduğu gibi bugün de hiçbir toplumda, ortak bir hayat ve geleceği paylaşan insanlar aynı düzeyde değildir. Zayıfı, güçlüsü, fakiri, zengini, erkeği kadını... ile insan toplulukları mevcut.
مَا مِنْ مُسْلِمٍ يَغْرِسُ غَرْسًا إِلاَّ كَانَ مَا أُكِلَ مِنْهُ لَهُ صَدَقَةٌ وَمَا سُرِقَ مِنْهُ لَهُ صَدَقَةٌ وَمَا أَكَلَ السَّبُعُ مِنْهُ فَهُوَ لَهُ صَدَقَةٌ وَمَا أَكَلَتِ الطَّيْرُ فَهُوَ لَهُ صَدَقَةً وَلاَ يَرْزَؤُهُ أَحَدٌ إِلاَّ كَانَ لَهُ صَدَقَةٌ "
Herhangi bir müslümanın diktiği ağaçtan yenen, çalınan ve eksilen şey, kurdun, kuşun, insanın yediği şey, o ağacı diken için sadakadır” (Müslim, Sahih, Müsakat, 22/7,9,12)
Yararlı bir ilim bırakan da, bu ilimden, kitaptan, keşif ve icattan toplum yararlandıkça, mü'min olmak şartıyla, sürekli olarak ecir alır. Nitekim ilim, irfan ve irşatlarıyla toplumda iyi bir çığır açanın büyük mükafatına kötü çığır açanın da günahına hadiste şöyle yer verilir:
مَنْ سَنَّ سُنَّةً حَسَنَةً عُمِلَ بِهَا بَعْدَهُ كَانَ لَهُ مِثْلُ أَجْرِ مَنْ عَمِلَ بِهَا مِنْ غَيْرِ أَنْ يُنْقَصَ مِنَ اجْرِهِ شَيْءٌ وَمَنْ سَنَّ سُنَّةً سَيِّئَةً كَانَ عَلَيْهِ مِثْلُ وِزْرِ مَنْ عَمِلَ بِهَا مِنْ غَيْرِ أَنْ يُنْقَصَ مِنَ اوْزَارِهِ شَيْءٌ
“Kim iyi bir çığır açarsa, bununla amel edenlerin ecri kadar ecri bu çığırı açan alır. Kötü bir çığır açan da, bununla amel edenlerin günahı kadar günahı yüklenir” (Müslim, Sahih, ilim, 47/15)
Farz ve vacib sadaka dışındaki sadaka kapsamının genişliğini şu hadiste görmek mümkündür:
كُلُّ سُلاَمَى عَلَيْهِ صَدَقَةٌ ، كُلَّ يَوْمٍ تَطْلُعُ فِيهِ الشَّمْسُ يَعْدِلُ بَيْنَ النَّاسِ صَدَقَةٌ ". كُلَّ يَوْمٍ يُعِينُ الرَّجُلَ فِي دَابَّتِهِ يُحَامِلُهُ عَلَيْهَا أَوْ يَرْفَعُ عَلَيْهَا مَتَاعَهُ صَدَقَةٌ، وَالْكَلِمَةُ الطَّيِّبَةُ، وَكُلُّ خَطْوَةٍ يَمْشِيهَا إِلَى الصَّلاَةِ صَدَقَةٌ، وَدَلُّ الطَّرِيقِ صَدَقَةٌ ".
“İçinde güneş doğan her gün, insanların her bir mafsalı için kendilerine bir sadaka gerekir. Meselâ; İki kişinin arasında adaletle hükmetmen bir sadakadır. Hayvanına binmek isteyen bir kimseye yardım ederek, hayvana bindirmen veya eşyasını hayvana yüklemen bir sadakadır. Güzel söz bir sadakadır. Namaza giderken attığın her adım sadakadır. Gelip geçen yolcuya rehberlik etmek bir sadakadır”( Müslim, Sahih, Zekât, 12/56)
Müslüman, hem kendisi için hem de tüm insanlık için hayrı istemek, hayra teşvik etmek ve kötülüklerden uzaklaşıp başkalarını da uzaklaştıramaya çalışmak durumundadır.
وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ فَلِاَنْفُسِكُمْ وَمَا تُنْفِقُونَ اِلَّا ابْتِغَاءَ وَجْهِ اللّٰهِ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ يُوَفَّ اِلَيْكُمْ وَاَنْتُمْ لَا تُظْلَمُونَ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ فَاِنَّ اللّٰهَ بِه عَليمٌ
“... Hayır olarak ne harcarsanız, kendiniz içindir. Zaten siz ancak Allah’ın rızasını kazanmak için harcarsınız. Hayır olarak her ne harcarsanız -hiç hakkınız yenmeden- karşılığı size tastamam ödenir...... Siz hayır olarak ne verirseniz, şüphesiz Allah onu bilir.” (Bakara, 2/272-273)
“Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz. Kitap ehli de inansalardı elbette kendileri için hayırlı olurdu. Onlardan iman edenler de var. Ama pek çoğu fasık kimselerdir.” (Al-i İmran, 3/110)
Bu dünya hayatından hepimiz ayrılacağız. Ayrıldığımız bu dünyaya tekrar dönemeyeceğiz. Bir daha dönemeyeceğimiz bu dünyadan ayrılırken arkamızdan hayırlarla bizi anacak insanlar bırakmak, yapmış olduğumuz söz ve davranışlarımızla razı olunacak bir hayatı tamamlamak elbette kendi yararımızadır.
“Dünyada senin elinde kalacak olan,yiyip-tükettiğin, giyip eskittiğin ve Allah yolunda sadaka verib bakileştirdiğinin dışında hiçbir şey yoktur.”
مَّن يَشْفَعْ شَفَاعَةً حَسَنَةً يَكُن لَّهُ نَصِيبٌ مِّنْهَا وَمَن يَشْفَعْ شَفَاعَةً سَيِّئَةً يَكُن لَّهُ كِفْلٌ مِّنْهَا وَكَانَ اللّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ مُّقِيتاً
“Kim iyi bir işe aracılık ederse onun da o işten bir nasibi olur. Kim kötü bir işe aracılık ederse onun da ondan bir payı olur. Allah her şeyin karşılığını vericidir.”( Nisa, 4/85)
المسلمُ أَخــو المسلم لا يَظلِمُه ولا يُسْلِمُهُ . ومَنْ كَانَ فِي حاجةِ أَخِيهِ كانَ اللَّهُ فِي حاجتِهِ، ومنْ فَرَّجَ عنْ مُسلمٍ كُرْبةً فَرَّجَ اللَّهُ عنه بها كُرْبةً من كُرَبِ يومَ القيامةِ ، ومن سَتَرَ مُسْلماً سَتَرَهُ اللَّهُ يَومَ الْقِيامَةِ
“Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu düşmana teslim etmez. Din kardeşinin ihtiyacını karşılayanın, Allah da ihtiyacını karşılar. Müslüman’dan bir sıkıntıyı giderenin Allah da kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Bir Müslüman’ın ayıbını örtenin, Allah da kıyamet gününde ayıplarını örter.” (Riyazü’s-Salihin, Hadis No:246)
-Ordunun donatımına yardımcı olma
-Fakir ve kimsesizlere barınak ve aş sağlama
-Hastaları tedavi etmede hastane kurma ve hastaları tedavi ettirme
-Öğrencilerin yetişmesine ve ilim sahibi olmasına yardımcı olma
-İbadethaneleri inşa etme, bakım ve onarımların üstlenme
-Kamu tesislerini inşa etme, bakım ve onarımlarını sağlama
-İçme suyu teminini sağlama
-Hayvanları koruma
-Doğayı koruma
-Sporsal faaliyetlerin sıhhatli bir şekilde devam ettirilmesi
Vakıf alanları sadece bu saymış olduğumuz alanlarla sınırlı değildir. Devlet hizmetinin tamamlayıcı mahiyette her türlü vakıf hizmet etmektedir. Önemli olan vakfın meşru olması, vakıf mallarının meşru bir şekilde kullanılması, vakıf mallarından elde edilecek meşru yerlere harcanmasıdır.
Dolayısıyla yol, köprü, çeşme, mescid, yoksullar için aş evi, hastane ve okul gibi hayır kuruluşları birer sadaka-i câriyedir. Ve vakıf eserleridirler. İnsanlar bu gibi yerlerden yararlandığı sürece, bunları yaptıranlar, yapılmasına sebep olanlar, yol gösterenler ve destek olanlar, hem hayattayken hem de vefatlarından sonra sevap kazanmaya devam ederler.
Kendimiz, çocuklarımız, geleceğimiz ve ahiretimiz için bu görevi asla ihmal etmemeliyiz.
Hayvan ölür semeri kalır, insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı.Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli. (Şeyh Edebali, Osman Gazi'ye Nasihat)
Yüce Rabbim kendi rızasına uygun bir şekilde hayat geçirmeyi, rızasına uygun ameller işlemeyi, öldükten sonra ardımızdan haırla anılmayı cümlemize nasip eylesin. Vakıf bırakmış olanlara rahmet etsin. Vakıf mallarını en doğru bir şekilde kullanma imkanını bizlere sunsun. İhtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını giderecek imkanlar bırakmayı bizlere nasip etsin. Cumanız mübarek olsun. Allah’a emanet olun.
Not: Bu Vaaz idris YAVUZYIĞIT tarafından Hasenat 4 Kuran Araştırma Proğramı, Ahmet Ünal Beyin Www.Guncelvaaz.Com Adresindeki “İslamda Vakıf Ve Önemi” Ve “Hayra Çağırmak Ve Kötülükten Sakındırmak” İsimli Vaazlarından, Www.İslamdahayat.Com İnternet Sitesindeki “Vakıf” İsimli Vaaz, Diyanet Aylık Dergisi’nin Muhtelif Sayılarındaki Vakıflarla İlgili Yazılar, A. Özmen’nin “Hayr” İsimli Vaazından, Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı İdris BOZKURT Beyin Hazırladığı “SADAKA-İ CARİYE VE HAYIR İŞLEME BİLİNCİ” İsimli Vaaz Projesinden Derlenerek Hazırlanmıştır.
Diyanet Duyurular Sayfamız için TIKLAYINIZ
Diyanetliler Platformu Grup sayfamıza katılmak için >>> TIKLAYINIZ
Dini Haberler Grup sayfamıza katılmak için >>> TIKLAYINIZ
- 0SEVDİM
- 1ALKIŞ
- 0KOMİK
- 0İNANILMAZ
- 0ÜZGÜN
- 0KIZGIN
Yorum Yazın