NAMAZ VE MİRAC (VAAZ)

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
NAMAZ VE MİRAC (VAAZ)
Namaz, tekbir ile başlayıp selâm ile son bulan, belli fiil ve sözleri içine alan öneli bir ibadettir. Önemine binaen namaz, Kur'an'da doksandan fazla ayette zikredilir. Çünkü namaz Allah\'a karşı tesbîh, ta\'zîm ve şükrün ifadesidir.

Namaz, tekbir ile başlayıp selâm ile son bulan, belli fiil ve sözleri içine alan öneli bir ibadettir. Önemine binaen namaz, Kur'an'da doksandan fazla ayette zikredilir. Çünkü namaz Allah'a karşı tesbîh, ta'zîm ve şükrün ifadesidir.

Namaz,  Rasulullah (s.a.v.)’ın ifadesiyle ;

الصَّلاةُ عِمَادُ الدِّينِ  .اَلصَّلَوةُ مِعْراَجُ الْمُؤْمِنِينَ .

"Dinimizin direği ve özüdür."[1], “mü’minlerin miracıdır.” [2]

Namaz, imandan sonra gelir. Allah Teala (c.c.) Kur’an’da  pek çok yerde, imandan hemen sonra namazdan bahseder. Mü’minleri tarif ederken hep,

وَاٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا…. ﴿60﴾“iman eden ve salih amel işleyen” [3] (Meryem:19/60) şeklinde tarif eder. Salih amelin başı ise, namazdır. Pek çok yerde de, imandan hemen sonra direk namazı getirir. Daha Bakara Suresi’nin başında;

َلَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ ﴿3﴾

“Gayba iman edenler ve namazı dosdoğru kılanlar…” [4] (Bakara:2/3) şeklinde, Allah mü’minleri tarif eder.

       Namaz gönül dünyamızı  imar eder, Rabbimiz  ile olan bağlılığımızı Kuvvetlendirir, bizi diri tutar, O’na yaklaştırır. Bir taraftan da kainat hakkındaki düşüncemizi, dünyaya bakışımızı  namazla ifade ederiz ve benliğimizde yaşarız. Namaz, özümüzü ve benliğimizi ortaya koyar ve tıpkı kimliğimiz olur. Her nereye gitsek, her nerede olsak namaz bizden bir parçadır. Mü’minler olarak kopamayız namazdan, kopmak istemeyiz. Ne zaman ki ondan uzaklaştık,  o zaman biz, biz  olmaktan çıkmışız demektir. Namaz, bütün benliğimizi kuşatan bir bilinç hâli, başkalarıyla aramızdaki  alâmeti fârikadır.

       İslâm’ın şekillendirmediği bir ortamda, Müslüman’ca yaşamanın mücadelesini vermiş  olan Ali İzzet Begoviç :“Namaz, İslâmî dünya görüşünün bir ifadesi olduğu kadar, İslâm’ın dünyayı nasıl düzenlemek istediğini de göstermektedir.” demekle bu hakikatin altını çizer. [5]

       Sezai Karakoç da; “Namaz, günde beş kere kapımızı çalan  güneştir,” diyor. [6]

 

Günde beş kez, biz  o ışığa açıyoruz gönül  alemimizi, zihnimizin bütün hücrelerini. O güneşle evimizi, neslimizi, dış dünyamızı aydınlatıyoruz. Ve gönlümüzdeki, gözümüzdeki o aydınlıkla bakıyoruz kainata ve kainatın içindeki canlılara. O ışık, yaşantımızda rehberlik ediyor bize. İnsanlara karşı davranışlarımızda, onlarla olan ilişkilerimizde, o nûr mürşidimiz oluyor.

       Peygamber Efendimiz (s.a.v.) evimizin yanı başından akan bir çağlayana benzetiyor namazı. Soruyor,

لَوْ أنَّ نَهْراً ببَابِ أحَدِكُمْ يَغْتَسِلُ فِيهِ كُلَّ يَوْمٍ  خَمْسًا ما تقولونَ ذَلِكَ يُبْقِى مِن دَرَنِهِ شَيْئًا؟

“…Günde beş kez bu çağlayanda yıkanan kimsede günah namına bir şey kalır mı?...” diye. [7] Kalmaz elbet. Her dem arınan bir insanda nasıl kir, pas kalır? O insan nasıl zâlim olur, o insan nasıl cana kıyar, o insan nasıl yoldan çıkar, fuhşiyâta dalar. Sînesi sâftır onun. Fıtratıyla âhenkli; Rabbi ile, kendisi ile ve insanlarla barışıktır. Zor durumunda da, başına bir hâl geldiği zaman da tesellisidir namaz. Varıp huzur bulacağı şefkat kucağıdır. Bundandır, bütün Peygamber (a.s.)’ lerin  felâket ve musîbet anlarında namaza yönelmeleri. Ömrü boyunca pek çok sıkıntılara duçâr olmuş Efendimiz (s.a.v.)’ in, “Kalk Bilal, bizi namaza davet etmekle rahatlat!” [8] diye buyurması bunun içindir. Çile şâiri Necip Fazıl da;

        “Namaz sancıma ilaç , yanık yerime merhem,

  Onsuz ebedi hayat benim olsa istemem.” beytiyle namazın teselli ve  huzur veçhesini ifade etmiştir.

 

       Namazı bu anlamda benimsemiş, özümsemiş olan Müslüman’ın artık en büyük sorumluluğu aile efradına, çocuklarına, namazı talim ettirmesidir. Geride namazsız bir nesil bırakmanın sıkıntısını ve kaygısını daha işin başında hissetmesidir. Bunun için çabalamak ve çare aramaktır. Cenab-ı Allah (c.c.)  Efendimiz (s.a.v.)’e hitaben:

وَاْمُرْ اَهْلَكَ بِالصَّلٰوةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَاۜ ......﴿132﴾

“Yakınlarına, namazı emret, sen de bunda devamlı, sebatlı ol!...” [9] (Tâhâ: 20/132)  buyrulmuştur.

 

Bu sorumluluk, Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’ in şahsında hepimize, bütün ümmete yüklenmiştir. Namazda sebatkar olmak ve namazı devamlı bir ibadet haline getirmiş bir nesil bırakmak. Bu kaygıyla olsa gerek Kur'an'da ifade edildiği gibi büyük Peygamber Hz. İbrahim  (a.s.) bir duasında :

رَبِّ اجْعَلْن۪ي مُق۪يمَ الصَّلٰوةِ وَمِنْ ذُرِّيَّت۪يۗ......﴿40﴾

“Ey Rabbim, beni ve soyumdan gelen insanları namazda devamlı ve duyarlı kıl!...”[10] (İbrahim:14/40) diye yakarmıştı. 

 

       Meryem Süresinde;   ﴿16﴾ ….  وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَۢ  =  “Bu kitapta Meryem’i de an…” [11] (Meryem:19/16) ifadesiyle Hz. Meryem (a.s.)’dan bahsedildikten sonra:

  وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِبْرٰه۪يمَۜ ﴿41﴾ وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مُوسٰىۘ ﴿51﴾  

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِسْمٰع۪يلَۘ ﴿54﴾ وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِدْر۪يسَۘ. ﴿56﴾

       “Bu kitapta İbrahim’i de an, Musâ’yı da an, İsmail’i de an, İdris’i de an…” [12] (Meryem:19/41,51,54,56) diye bir dizi peygamberden söz edilir. Söz Hz. İsmail (a.s.)’a geldiğinde ondan:

وَكَانَ يَاْمُرُ اَهْلَهُ بِالصَّلٰوةِ وَالزَّكٰوةِۖ وَكَانَ عِنْدَ رَبِّه۪ مَرْضِيًّا ﴿55﴾

“Ve o yakınlarına namazı ve zekatı emrederdi, Rabbinin katında da hoşnutluk kazanmıştı.” [13] (Meryem: 19/55) diye bahsedilir. Bu, İbrahim (a.s.)’ın duasının kabul edildiğini ve silsile halinde bu bilincin gelecek kuşaklara taşındığını gösteriyor. Allah’ın kendilerini nimete mazhar kıldığı, Adem’in, Nuh’un , İbrahim’in ve İsrâil’in ve diğer peygamberlerin ardı sıra gelenler bu geleneği devam ettirdikleri Kur’an’da şu ayetle ifade ediliyor:

اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيّ۪نَ مِنْ ذُرِّيَّةِ اٰدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍۘ وَمِنْ ذُرِّيَّةِ اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْرَآء۪يلَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَاجْتَبَيْنَاۜ اِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُ الرَّحْمٰنِ خَرُّوا سُجَّدًا وَبُكِيًّا ﴿58﴾

“İşte bunlar, Allah'ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerden, Âdem'in soyundan, Nuh ile birlikte (gemide) taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail (Ya'kub) 'in soyundan, doğruya ulaştırdığımız ve seçkin kıldığımız kimselerdendir. Onlara, çok merhametli olan Allah'ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı.” [14] (Meryem:19/58) Ama gün geliyor bu zincir kopuyor. Bu konu hakkında Kur’an’da şöyle buyuruluyor:

فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ اَضَاعُوا الصَّلٰوةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيًّاۙ ﴿59﴾

“Nihayet onların peşinden öyle bir nesil geldi ki, bunlar namazı bıraktılar; nefislerinin arzularına uydular. Bu yüzden ileride sapıklıklarının cezasını çekecekler.”[15] (Meryem:19/59)

 

Kıyamet günü, cehennemliklere, Cehenneme girmenize sebep nedir, diye sorulduğunda, onların;

 

   مَا سَلَكَكُمْ ف۪ي سَقَرَ ﴿42﴾ قَالُوا لَمْ نَكُ مِنَ الْمُصَلّ۪ينَۙ ﴿43﴾ وَلَمْ نَكُ نُطْعِمُ الْمِسْك۪ينَۙ ﴿44﴾ وَكُنَّا نَخُوضُ مَعَ الْخَآئِض۪ينَۙ ﴿45﴾ وَكُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوْمِ الدّ۪ينِۙ ﴿46﴾

42-"Nedir sizi Sekar'a (Cehennem'e) sokan?" diye (sorulunca);

43-Suçlular der ki: "Biz namaz kılanlardan değildik."

44-"Yoksula da yedirmezdik."

45-"Boş şeylere dalanlarla birlikte dalıyorduk.”  

46-"Ceza gününü de yalanlardık." [16] (Müddessir:74/42-46) diyecekleri Kur'an-ı Kerim'de haber verilmektedir.

Namazsız bir nesil elbette istek ve arzularının peşine düşer. Dünyaya dalar. Dünya görüşü, hayata bakışı değişir. Zira Kur’an’ın ifadesiyle; namazdı onları, hayasızlıktan, edepsizlikten, çirkin fiillerden, insan haysiyetine yakışmayan tavır ve davranışlardan alıkoyan. Bu husus Kur’an’da şöyle ifade ediliyor: 

.... اِنَّ الصَّلٰوةَ تَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَآءِ وَالْمُنْكَرِۜ .... ﴿45﴾

".... muhakkak ki namaz hayasızlıktan ve fenalıktan alı kor;... " [17] (Ankebût:29/45)

 

Bu bilinç tekrar Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimizle kâim olmuştur. O, namazla tekrar hayata anlam katmış, bu silsileyi namaza yeniden başlatmıştır. O, namazı gözünün, gönlünün nûru bilmiş;  “en güzel nesli” namazla terbiye etmiştir. Ve o bilinç sonraki nesillerde hep devam ede gelmiştir.

 

Namazın önemini ifade eden hadis-i şeriflerden anlaşıldığına göre kıyamet günü ilk soru namazdan olacaktır.

İnsanlar öldükten sonra muhakkak dirilecekler ve Allah'ın huzurunda dünyada yaptıklarının hesabını vereceklerdir. O gün ibadetlerden ilk sorgulama namazdan olacaktır. Nitekim bu konuda Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur.;

 إِنَّ أَوَّلَ مَا يُحَاسَبُ بِهِ الْعَبْدُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مِنْ عَمَلِهِ صَلاَتُهُ فَإِنْ صَلُحَتْ فَقَدْ أَفْلَحَ وَأَنْجَحَ وَإِنْ فَسَدَتْ فَقَدْ خَابَ وَخَسِرَ .

“Kulun kıyamet gününde, hesabı ilk önce sorulacak ameli namazdır. Eğer namazı dürüst çıkarsa kurtulmuş ve kazanmıştır. Eğer namazı düzgün çıkmazsa kaybetmiştir.” [18]

 

إنَّ أوَّلَ مايُنْظَرُ فِيهِ مِنْ عَمَلِ العَبْدِ الصَّلاَة ُ. فإَنْ قُبِلَتْ مِنْهُ نُظِرَ فِيمَا بَقِىَ مِنْ عَمَلِهِ.

     “(Hesap günü) kulun ilk sorulacak ameli namazıdır. Şayet namazları kabul edilmişse diğer amellerine ondan sonra geçilir. [19]
 

إنَّ أوَّلَ مَا يُحَاسَبُ بِهِ الْعَبْدُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مِنْ عَمَلِهِ صَلاتُهُ، فإنَّ صَلَحَتْ فَقَدْ أفْلَحَ وَأنْجَحَ، وإنْ فَسَدَتْ فَقَدْ خَابَ وَخَسِرَ، وإنْ انْتَقصَ مِنْ فَرِيضَتِهِ شَيْئاً. قَالَ الرَّبُّ تَبَارَكَ وَتعالى: أُنْظُرُوا هَلْ لِعَبْدِي مِنْ تَطَوُّعٍ؟ فَيُكَمَّلَ بِهَا مَا انْتَقَصَ مِنَ الْفَرِيضَةِ، ثُمَّ يَكُونُ سَائِرُ عَمَلِهِ عَلى ذلِكَ.

     “Kıyamet günü, kişi amelleri arasında önce namazın hesabını verecek. Bu hesap güzel olursa kurtuluşa erdi demektir. Bu hesap bozuk olursa, hüsrana düştü demektir. Eğer farzında eksiklik çıkarsa  Rab Teala hazretleri: "Bakın, kulumun (defterinde yazılmış) nafilesi var mı?"  buyurur. Böylece, farzın eksikleri nafile (namazları) ile tamamlanır. Sonra, bu tarzda olmak üzere diğer amelleri hesaptan geçirilir." [20] 

 

Namazın muhtevası, insanların çok engin düşünmelerine vesile olacak kadar geniştir. Namaz kılarken, derinlemesine bir aşk-u şevk içinde Allah’ın huzurunda bulunmanın şuurunda olmaktan, onu Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’ in arkasındaki cemaatten bir fert olarak kıldığını hissetmeye kadar; doğrudan doğruya kendisini meleklerin safları arasında görmekten, bir hamlede bizim ufkumuzu açan, Arş’ın örtüsüne alnını koyuyor gibi onu eda etmeye kadar geniş bir yelpazede namazı duyma ve hissetme şekilleri vardır. İnsanın buna muvaffak olmasının ilk şartı, namazı tıpkı bir Mirac veya Mirac’ın gölgesi gibi bilmesidir. Zira o, sadece yatıp kalkmaktan ibaret bir hareketler topluluğu değildir. Mü’min için her namaz bir Mirac vesilesidir. Ve mü’mine düşen de, her namazda farklı farklı mesafelerde bile olsa Miracını tamamlamaktır.

Buhari ve Müslim’de yer alan rivayetlere göre; Cibril sidre’tü-l münteha’da kalıp Hz. Peygamber Refref adı verilen bir binekle yolculuğuna devam etti. Zaman ve mekandan münezzeh Allah’ın huzuruna kabul edildi.

- Allah Teala Peygamber Efendimize; Konuş ya Muhammed! Buyurdu. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki;

-  Ben hayretten dona kaldım. Sonra Allah benim kalbime ilham etti. Bende:

“Bütün tazim ve dualar, Dil, beden ve mal ile yapılan bütün ibadetler Allah'adır” dedim.

- Bunun üzerine Allah:

         “Ey Peygamber ! Allah’ın selamı, rahmet ve bereketi senin üzerine olsun” buyurdu.

- Bende mukabele olarak:

“Selam, bizlere ve Allah’ın bütün iyi kulları üzerine olsun” dedim.

- Bu manzarayı duyan cibril:

 “Şahitlik ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve yine şahitlik ederim ki; Muhammed O'nun kulu ve peygamberidir” diyerek  şehadette bulundu.

İşte namazlarda oturuş anında okuduğumuz, diz çöküp kemal-i edeple huzura yöneldiğimizde arz ettiğimiz tahiyyat duası bu şuur ile yerine getirilmelidir.

Ebu Sa’îd-i Hüdrî’nin rivayetinde Peygamber Efendimiz Mi’racını anlatırken sözlerine şöyle devam etti:

  • “Sonra yüce Allah bana namaz emrini emretti ve elli vakit namaz farz kıldı. Ondan sonra Musa’ya uğradım.

 

  • “Rabbin ne emretti?” dedi.

 

  • “Üzerime elli namaz farz kıldı” dedim. O:

 

  • “Dön, azaltması için Rabbine yalvar. Çünkü ümmetin bunun altından kalkamaz” dedi.

         -  Rabbime döndüm, azaltması için yalvardım. O benden on vakit namaz indirdi. Sonra Musa’ya döndüm. Bu şekilde Musa’ya uğradıkça Rabbime dönüyordum. Sonunda beş vakit namaz farz kıldı. Musa, yine:

         -  “Rabbine dön, azaltmasını iste” dedi. Ben:

         -  “Çok müracaat ettim, artık utandım.” dedim. Bunun üzerine bana denildi ki:

         “Sana bu beş vakit namaz, elli vakit namazdır. Bir iyilik on katı iledir. Her kim iyilik yapmaya gayret eder de onu işlemezse, onu bir iyilik yazılır, işleyene de on iyilik yazılır. Her kim de bir günah yapmaya teşebbüs eder de işlemezse bir şey yazılmaz, işlerse bir günah yazılır.”

Böylece beş vakit namaz özel bir şekilde hicretten bir buçuk yıl kadar önce Mi'rac (İsrâ) gecesinde farz kılınmıştır. Halbuki mesela Oruç, mesela Zekat Cibril-i Emin vasıtasıyla yer yüzünde iken farz kılınmıştır.

 

Ama NAMAZ’da öyle olmamıştır. Allah peygamberini özel olarak huzuruna çağırıp NAMAZI bizzat bire-bir tevdi etmiştir.

  Enes b. Mâlik rivâyetinde özet olarak şöyle demiştir:

وعن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: فُرِضَتْ عَلى النَّبىِّ  لَيْلَةً أُسْرِىَ بِهِ الصَّلاَةُ خَمْسِينَ، ثُمَّ نَقَصَتْ حَتَّى جُعِلَتْ خَمْساً، ثُمَّ نُوَدِى يَا مُحَمَّدٌ: إنَّهُ لاَ يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَىَّ، وَإنَّ لَكَ بِهذِهِ الخَمْسِ خَمْسِينَ.

Hz. Enes (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.v.)'a Mi'râc'a çıktığı gece elli vakit namaz farz kılındı. Sonra bu azaltılarak beşe indirildi. Sonra da şöyle hitap edildi:

"Ey Muhammed! Artık, nezdimde (hüküm kesinleşmiştir), bu söz değiştirilmez. Bu beş vakit, (Rabbinin bir lütfu olarak on misliyle kabul edilerek) senin için elli vakit sayılacaktır."[21]

   Bilindiği gibi beş vakit namaz, Müslümanlara Hz. Peygamber’in miracı sırasında farz kılınmıştır.

   Süleyman Çelebi buna işaretle;

 “ Sen ki, mirac eyleyüb ettin niyaz,

    Ümmetin miracını kıldım namaz’’,    beytini irad etmiştir. 

             Sonuç olarak, namaz, insan için bir temizlik, günahlardan arınma ve huzur kaynağıdır. Bu ibadet sayesinde insan, kendisini yaratan ve üstün yeteneklerle donatan yüce yaratıcıyı unutmaz, O'na olan sevgi ve saygısını ve şükran duygularını ifade imkânı bulur, insan için bundan daha büyük mutluluk olur mu?

 

   Bunun içindir ki, Sevgili Peygamberimiz dünya hayatına vedâ ederken namaza dikkat çekmiş ve Allah hakkı olarak en son onu tavsiye etmiştir.

   Vaazımı Hz. İbrahim (a.s.)’ın duasını ifade eden iki ayet meali ile bitiriyorum.

   -"Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazı devamlı kılanlardan eyle; ey Rabbimiz! Duamı kabul et!"

    -"Ey Rabbimiz! hesap görülecek günde, beni, anamı, babamı ve müminleri bağışla!" [22] (İbrahim:14/40,41)

 

 28.04.2016

 

 

K A Y N A K L A R              :

[1].((Tirmizi, İmân: 8; İbni Mâce, Fiten: 12; Müsned, 5:231, 237; el-Hâkim, el-Müstedrek, 2:76; Beyhaki, Sünen),

[2].(El-Âlûsî, c. 8, s. 416. z Er-Râzî, c. 1, s. 243-251. z Bursevî, c. 12, s. 267), 

[3].(Meryem:19/60),

[4].(Bakara:2/3),

[5].(Doğu ve Batı Arasında İslâm, s. 229),

[6].(Kıyamet Aşısı, s.16),

[7].(Buharî, Mevâkît,6), 

[8].(İbn Hanbel, Müsned, V, 364,371),

[9].(Tâhâ: 20/132),

[10].(İbrahim:14/40),  

[11].(Meryem:19/16),

[12].(Meryem:19/41,51,54,56),

[13].(Meryem: 19/55),

[14].(Meryem:19/58),

[15].(Meryem:19/59),

[16].(Müddessir:74/42-46),

[17].(Ankebût:29/45),

[18].(Tirmizî, Salât, 305),

[19].(Muvatta, Kasru’s-salât, 89),

[20].(Tirmizî, Salat 305, 413; Nesâî, Salat 9, 1232),

[21].(Buhârî, Bed'ül-Halk 6, Enbiya 22, 43, Menâkıbu'l-Ensâr 42; Müslim, Îman 259, (162); Tirmizî, Salât 159, (213); Nesâî, Salât 1, “1, 217-223”),

[22]. (İbrahim:14/40,41).

 

 

 Hazırlayan : Bahattin TAMA

                   Emekli Müftü

 

 

 

HAFTANIN VAAZINI BURADAN İNDİREBİLİRSİNİZ


  • 0
    SEVDİM
  • 0
    ALKIŞ
  • 0
    KOMİK
  • 0
    İNANILMAZ
  • 0
    ÜZGÜN
  • 0
    KIZGIN
İmamın AŞK\'ı Tıklanma Rekoru KırıyorÖnceki Haber

İmamın AŞK\'ı Tıklanma Rekoru Kırıyor

Ercoşkun, Bakan Soylu ile görüştüSonraki Haber

Ercoşkun, Bakan Soylu ile görüştü

Yorum Yazın

Başka haber bulunmuyor!