A.Raif ÖZTÜRK

A.Raif ÖZTÜRK

Mail: araifozturk@hotmail.com

Bizleri MAHVEDECEK OLAN, Âşina Olma Hastalığı?

Evet, gerçek şu ki neredeyse hepimiz, çok ciddi birtakım yanlışların içinde boğuluyoruz, fakat maalesef bunun da farkına bile varamıyoruz. Önceki yazılarımda vurguladığım gibi, haşlanarak can veren o kurbağa gibiyiz.

O yazımı okuyamayan kardeşlerim için, o kurbağa örneğini bir defa daha özetlemek vacip oldu. Şöyle ki: Bilim adamları “Âşina olmak” hakkında, ilginç bir deney yapmışlar.

(Bana göre sadistçe bir deney, fakat neticede bilim adına yapılmış.)

Bir kurbağayı, kaynayan su dolu bir tencereye atmışlar. Kurbağa ânî bir refleksle sıçrayarak, tencereden dışarıya sıçramış ve haşlanmaktan kurtulmuş.

İkinci denemede ise; Yine bir kurbağayı, ılık su dolu bir tencereye koymuşlar.

Altına ateş yakarak, yavaş yavaş ısıtmışlar. Kurbağa; su ısındıkça keyiflenmiş, mayışmış ve rahatlamış. Tencereden dışarı atlamayı, hiç AKIL EDEMEMİŞ.

Neticede de kurbağa, yavaş yavaş HAŞLANARAK can vermiş…

İşte şu “âşinâ olma (alışagelme) hastalığı” sebebiyle, MAHVOLACAĞIMIZIN farkına bile varamıyoruz. Çünkü doğduğumuz ve kendimizi bilmeye başladığımızdan beri bu ‘yanlışlığı’ yaşaya geliyoruz ve bu azîm ve dehşetli yanlışı, DOĞRU zannetmeye başlıyoruz.

Kendimizin, evlâtlarımızın ve neslimizin EBEDÎ HAYÂTIMIZIN mahvına sebep olabilecek bu yanlışı çok iyi anlamamız için, şu soru-cevap örneğini sunuyorum. 

SORU: Siz bir görev icabı 30-40 seneden beri Almanya’da (veya herhangi bir yabancı ülkede yaşıyor veya) çalışıyorsunuz. Bir evlâdınız dünyaya geldi ve henüz birkaç yaşlarında. Fakat 10 sene içinde de Türkiye’ye kesin dönüş yapacaksınız. O evlâdınızın tahsili için, Alman okullarına mı gönderirsiniz? Yoksa Türk okuluna mı gönderirsiniz?...

CEVAP: Bu soruyu kime sorduysam, genellikle herkes “elbette Türk okuluna yollarım. Çünkü 10 sene içinde Türkiye’ye döneceğim için, oğlumun ömrü 80 sene bile olsa, sadece ilk 10 senesi burada geçecek. Geri kalan 70 senesi Türkiye’de geçecek. Almanya şartlarını değil, elbette Türkiye şartlarını tahsil etmesi ve hazırlanması gerekir”diyor.

Doğru yâ; “çocuk öncelikle Türkçe lisanını geliştirmeli ki, Türkiye’de acemilik ve yabancılık çekerek sıkıntılar yaşamasın”, diye düşünülmelidir.

Almanya’da 8-10 sene öyle veya böyle geçer. Mühim olan ömrünün çok büyük bir çoğunluğu için hazırlık yapmaktır, değil mi?...

  • Girizgâhta özellikle bu örneği niçin verdim? Hemen arz edeyim:

Bizler de şu dünya misafirhanesinde, ÇOK AZ kalacağız.

Sakın hâ, 80-100 senelik dünya hayatı gözünüzde çok gözükmesin. 937 Yaşayan Nuh AS ölüm döşeğindeyken, oğulları soruyor:

-“Babacığım, bizlere tavsiyelerin var mı?”“Evet” diyor Nuh AS. Ve devam ediyor:

-“Şu dünya iki kapılı bir han gibidir. Birinden kısa bir zaman önce girdim, şimdi de çıkıyorum. Sakın hâ dünya hayatına aldanmayın, Âhiret hayatı için hazırlık yapın…” buyuruyor.

Ömürleri 120-300 sene arası olan Hz. Musa’nın havarileri de kendisine soruyorlar:

-“Yâ Musa AS. Sen bir peygamber olduğun için bilirsin. Âhir zaman Peygamberinin ömrü ne kadar olacak, yani O’nun ümmeti kaç sene yaşayacaklar?”

-“..60-70 Sene arası olacak…” Bu cevabı duyanlar, hayretler içinde kalırlar. Çünkü onlar 60-70 senede buluğa eriyorlar. Ve şöyle bir soru daha sorarlar.

-“Yâ, öyle mi? Demek ki onlar hiç ev yapmaya gerek duymayacaklar ve Allah’ın cc. rızasını kazanmak için alınlarını secdeden bile kaldırmayacaklar, değil mi?...”

  • Evet dostlarım, şimdi hem evlerimize hem yazlıklarımıza ve devre mülklerimize, hem de acınacak ahvâlimize bir bakalım…

Yüzde 95 Yanlışlarımız, sadece bu kadar mı? Asla!...

Lütfen konuya iyice odaklanalım:

  • 80-100 Senelik dünya hayatımız için evlâtlarımıza 14-20 sene tahsil yaptıranlar bizler değil miyiz?...

Peki, 80-100 Sene değil, 8000-9000 sene de değil, 50 000 sene olduğu bildirilen(15000 senesi geçtiği için 35 000 senesi kalan) BERZAH (yani Kabir, Haşir, Kıyamet, Sırat, Mahkeme-i Kübra) hayatı ve yolculuğu için, evlâtlarımıza ne kadar eğitim ve tahsil yaptırdık?...

Hele hele EBEDÎ hayatımız olan Âhiret hayatı için, evlâtlarımıza ne kadar eğitim ve tahsil yaptırdık?... Bizim babalarımız bizlere bu konularda ne kadar eğitim ve tahsil yaptırdılar?...

Bu duygu, inanç ve hassasiyetlerle evlatlarını hâfız okullarında eğitenlerin oranı bile yüzde1-2 değil mi? Bunların da yarıdan fazlası köklü bir ÎMAN eğitimi alamadıkları için, dökülmüyorlar mı?...

İyimser düşünerek devam edelim: Ülkemizdeki tüm HAK cemaatlerin ve özellikle mesailerini ÎMAN ve KUR’ÂN tefsirleri üzerine teksif eden Risale-i Nur ekolünün oranı, sadece yüzde 4-5 değil mi?... Halkımızın yüzde 95’i veya büyük bir kısmımız, yukarıdaki “kurbağa misali” bu acıklı gidişatı normal karşılar olmadık mı?...

Oysa Yüce Rabbimiz bizleri; “Kim de benim zikrimden (Kitâb'ımdan, namaz ve niyâzdan) yüz çevirirse, artık şübhesiz ki onun için, dar bir geçim (geçim sıkıntısı) vardır ve kıyâmet günü onu kör olarak haşr ederiz.” (Tâ-Hâ Sûresi, 124. Âyet.)

Ahvâlimize ibretle baktığımız zaman, dar bir geçimi, yani geçim sıkıntılarını çoktan hak ettiğimiz, hatta Yüce Rabbimizin bizlere ve çoğumuza mühlet verdiği görülmüyor mu?

Dostlarım, silkinelim, titreyelim ve kendimize gelelim. Hem geçim sıkıntısından kurtulalım. Hem de Kıyamet günü KÖR olarak haşir olmaktan kurtulalım, inşaalah…

Facebook Yorum

Yorum Yazın