Safiye Çetinkaya

Safiye Çetinkaya

Mail: safiyecetinkaya-@hotmail.com

Devletin içine bu fetö örgütü nasıl sızdı?

Şimdi çoğu insan; “Devletin içine bu Feto örgütü nasıl sızdı ve büyüdü?” diye soruyor.

Cumhuriyetin ilk yılları incelendiğinde, bu oluşumların nasıl kadrolaştığı çok daha iyi anlaşılabiliyordu oysa.

1. Dünya Savaşı sonucunda bir milyon 300 bin şehit vermiştik.
O dönemin Osmanlı sınırları içinde yaşayan Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı, Çerkes’i, Boşnak’ı, Arap’ı, tüm Müslüman evlatlarımız yan yana şehit düşmüşlerdi. 

O yıllarda Türkiye’de gayrimüslim sayısı çok fazlaydı ve onlar savaşa alınmıyordu. Yani bizim Müslüman gençlerimiz bu ülke için düşmanla çarpışırken Ermeniler, Yahudiler, Hıristiyanlar, Rumlar ve daha niceleri bu ülkenin topraklarında ve güvenlik içinde keyif çatıyordu. 

Savaşların ardından, İmparatorluğun son demlerinde, savaştan çıkmış bu ülkede çalışabilecek, ekonomiye katkı sağlayacak genç nüfus yoktu. 

Türkiye nüfusunun çoğunluğu ise okuma yazma bilmeyen kadınlar, yaşlılar, çocuklar ve cepheden dönen kolu bacağı kopmuş insanlardan oluşuyordu.

Yahudiler, Ermeniler ve Rumlar Anadolu’nun en zengin kavimleri haline geldiler.
1. Dünya Savaşının ardından Avrupa’dan Türkiye’ye 
185 bin Yahudi göç etti. 
Şark topraklarından sürgüne mahkûm edilen Ermeniler ise kimliklerini gizlediler. 
Ve 1923... Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. 

1927’de ilk nüfus sayımı yapıldığında Türkiye halkı sadece 13 milyondu. 
Bu nüfusun yaklaşık 1 milyonu gayrimüslimdi. Çoğunluğu Avrupa’dan beslenen bu gayrimüslimler, tahsilli ve zengindiler. 
Yaşanan süreçte birçokları kimliklerini gizlediler, köylerinin isimlerini değiştirdiler ve çocuklarına Türk isimleri verdiler. 
Soyadı kanunuyla da artık onları hiç bilemez olduk.
Türk kimliği aldılar çünkü..

Peki, yeni kurulan bu Cumhuriyet döneminin kurumlarını kimler teşkil edecekti? 
Üniversite hocaları, doktorlar, maliye, hukuk, eğitim alanlarına hep bu okumuş gayrimüslimler yerleştirildi.

Onlar zenginledikçe zenginleşti ve her alanda daha çok söz sahibi oldular. 
Her zaman Türkiye’nin en önemli mevkilerinde oldular, kritik görevlere getirildiler. 
Ülkenin en güzel yaşam alanları onlara tahsis edildi. Sahil kesimini hep onlar işgal ettiler. 

Kendilerini en büyük Atatürkçüler olarak tanıttılar. Çünkü bu sayede kuralları hep onlar koydu. 
Tarih kitapları gerçekleri değil, onların isteği doğrulusunda sahte kahramanları büyüttükçe büyüttü. Üç kıtaya hükmeden Osmanlı Devletinin 4 milyon 980 bin kilometrekareyi bulun yüzölçümünün 779 bin 452 kilometre kareye düşmesinin sebebini kimse sorgulamadı. 

Dünyanın gözdesi olan Musul, Kerkük, Şam, Halep, Filistin ve on iki adaların elimizden kayıp gitmesinin asıl sebeplerini,
Boğazlarımızın hâkimiyetinin bizden nasıl çıktığını yeni nesiller yüz yıl sonra öğrendi. 

Bütün bunları yapanlara göre Anadolu insanı tahsil sahibi olmamalı ve asla zenginleşmemeliydi. 
Bu hareketin bir ayağı da başörtüsünü engelleyerek Anadolu’nun muhafazakâr insanlarına eğitim hakkını kapatmaktı. 
Bu konuda medyadaki güçlerini sonuna kadar kullandılar. 
(Uğur Dündar'ın korku müziği eşliğinde okulda namaz kılan üç çocuğu günlerce haber yapması gibi)

Bu ülkeyi düşmanlardan koruyacak olan orduya irtica adı altında İslam düşmanlığı yaptırdılar. 
İmam hatiplerin önünü katsayı engeliyle, Anadolu müteşebbisinin önünü de “yeşil sermaye” bahanesiyle kapattılar. 

Türk-Kürt, Alevi-Sünni ayrımcılığını körükleyerek ülkenin insanına ikinci sınıf muamelesi yaparken kendilerine ise “Beyaz Türk” dediler. 

Namaz kılan, oruç tutan, eşlerinin başı kapalı bu ülkenin çocukları olan binlerce subayı ordudan ihraç ettiler. En önemli askeri ihaleleri İsrail’e verdiler. 
Memur olmalarına engel oldular.

Gerek medya aracılığıyla gerek okullardaki eğitimde hep bir Batı özentisi aşıladılar. 
Gençler kendi geçmişinden, atalarından, Çanakkale de savaşan sarıklı, cüppeli dedelerinden, çarşaflı Nene Hatunlardan utanır hale geldi. 

Mason locaları hiç boş durmuyordu anlayacağınız... Ancak son elki yılda artık millet uyanmaya başlamıştı.
Onları devlet yönetimine getirmiyordu ama bürokraside, eğitimde, yargıda, askerî alanda yine hep onlar söz sahibiydi.

En inançsız insanlar dediğimiz ateistler bile, ateizmi rahatça yaşamak ister. Ülkemizin yüzde doksanından fazlasının Müslüman ve bunun da yarısının da muhafazakâr kesim olduğunu düşünürsek, doğal olarak bu insanlar da kendi inançlarını özgürce yaşamak isterler. 

Ancak Cumhuriyetten beri oluşturulan genel görüş açısı itibariyle “insanlar dini vecibelerini yaşamamalı” imajı oluşturulup, hatta zaman zaman da kanunlarla birçok şeyin yasaklanması, insanların inançlarını gizli yaşamalarına sebep oldu. 

Bu ülke ateiste-deiste tanıdığı hakkı, Çanakkale’de ülkeyi canıyla kurtaran insanların çocuklarına, torunlarına tanımadı. 

Bu baskı ortamında nedense hiç göze batmayan, çünkü dış mihraklarca kurulan ve desteklenen, 
ılımlı görünen Gülen Cemaati devreye girdi. 

Din onlarca yıl yasaklandı. 
Herhangi bir ürünün bile orijinali yasaklanırsa sahtesi rağbet görür. 
Dinin sahtesine rağbeti kimler sağlamış oldu bu durumda? 
Kimler bu sistemi insanlara dayattı? 

Ve en önemlisi 80 darbesinde tüm hocalar veya hoca diye adlandırılanlar, alimler, kanaat önderleri tutuklanırken, yargılanırken İzmir'de ateşli vaazlar veren Fethullah Gülen'e nedense hiçkimse dokunmadı.
1982 de ise örgüt ilk okulunu kurdu (Yamanlar Koleji)
Nereden kaynak sağlamıştı da İzmir'in göbeğine görkemli bir okul kuruvermişti?

O koleje gidenler başarıyla mezun oluyor ve devlette en üst kademelere geliyordu.
En önemlisi de örgütün içinde olanlar yani okullarına gidenler rahatça dinini yaşıyordu.
Müslüman bir ülkede devlet okullarını bırakın sokaklarda bile inancını yaşadığını göstermek yasakken bu okullarda rahatlık vardı.
Üstelik her yeni gelen hükümet ile gayet iyi geçiriyorlardı.

Rağbet arttıkça arttı.
1986'dan sonra Türkiye'nin her bölgesinde mantar gibi onların okulları, dershaneleri, yurtları, evleri olmaya başladı.

1990'da örgüt hızla yurt dışına açıldı.
Nereden geliyordu bu para?
Tabi müslüman aileler; "Çocuklarımız devlet okullarında bile özgürce okuyamıyor. Ne yapalım bizde tarlamızı satar, arabamızı satar cemaatin okullarına göndeririz. En azından orada namaz kılmalarına izin veriyorlar..." dedi ve daha çok aileler çocuklarını onlara teslim etti.

Her örgütün maksimum 40 yıl gibi bir süresi vardır.
İlk on yıl yapılanma, sonraki on yıl yandaş toplama, daha sonraki on yıl güçlenme ve son on yıla girildiğinde ise "Artık herşey benim emrimde, her yerde benim adamım var, benim dediğim olacak..." aşamasına geçilir.

İşte bu son dönem en tehlikeli dönemdir.
Ülkeyi kendi tarlaları gibi kullanmak isterler.
Eğer ki biri veya birileri buna karşı çıkarsa, onlara engel olmaya kalkarsa örgüt de harekete geçer.
15 temmuz onların harekete geçtiği son vuruş dönemiydi.

Velhasıl 
Gülen cemaatinin, İslam’ın içini boşaltmak için kurulduğunu kimse fark edemedi ve çocuklarını inançlarını öğrenmeleri için onların okullarına, yurtlarına verdiler. Yağmurdan kaçarken doluya tutulduğumuzu ise 15 Temmuz’da anladık...

(Resimdeki erimiş silahlar Ankara Gölbaşı Polis Özel Harekatta şehit edilen polislerin silahları.
Çelikten yapılan silahlar yanıp eridiğine göre o 48 polisimiz ? 
Ve o şehitlerimizin tabutları ağır olsun, aileleri daha fazla üzülmesin diye içine taş konuldu. 
Yaktılar yavrulamızı o hainler.
Unutma olanları...)
Safiye Çetinkaya ASRIN İHANETİ Kitabı

Facebook Yorum

Yorum Yazın