Türkiye’de hafız olmak

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
0
Gelenekten beslenerek bugünlere kadar getirdiğimiz kadim müessese, iyi veya aksayan yanlarıyla hâlâ ayakta. Kuran’ın nüzulünün miladi 1400. senesinde, modern dünya ile geleneğin arasına sıkışmış ‘hafızlık müessesesi’nin Türkiye’deki fotoğrafına baktık...

Doktor Rafet Küçük, çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanı. Yıldız Bilge, psikolog. Mustafa Cumhur, matematik öğretmeni, aynı zamanda bir lisede müdür yardımcısı. Ali Çetinkaya, avukat ve Dubai Uluslararası Ticari Tahkim Merkezi üyesi. Ziya Salihoğlu da İslamabad Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun, dış ticaret uzmanı, yazar.  

Bu isimlerin ortak paydası, Kur’an-ı Kerim’i hıfzetmiş olmaları. Asırlardır devam eden bir geleneğin günümüz temsilcileri konumundalar. Her birinin hikâyesi ötekinden çok farklı.

“Of’ta çocukların yüzde 80’i ilkokulu bitirdikten sonra Kur’an kursuna gönderilirdi. İstidadı olanlara da hafızlık yaptırılırdı. Ben de onlardan biriyim.” sözleriyle anlatıyor Rafet Küçük hafızlık serancamını. “İyi bir din görevlisi olmak istiyordum. Nasipte doktorluk varmış!” diye de ekliyor.

Yıldız Bilge, ailesinin teşvikiyle hafızlık yapanlardan. İlkokulu bitirdikten sonra Kur’an kursuna başladığını söylüyor: “Ne yapmak istediğimi henüz bilmiyordum. Annem bir hafızlık cemiyetine katılmış. Ortamdan etkilenerek, kızlarımı kesinlikle hafız yapacağım, deyince hayatımda çok şey değişti.”

Matematik öğretmeni Mustafa Cumhur’un hafızlık hikâyesi de başlangıç itibariyle Yıldız Hanım’ınkine benziyor. Tek farkı, yaşadıkları şehirde tertip edilen hafızlık merasiminden annesinin değil de babasının etkilenmesi. Mustafa Bey hıfzını tamamladıktan sonra liseyi başarıyla bitirir. Üniversite sınavlarında tercihini matematik öğretmenliğinden yana kullanır. Üçüncü sınıftayken yine babasının isteğiyle imamlık yapar: “Camide çocukları toplayıp matematik dersi verirdim. Daha çok öğrenciye ulaşmak istedim. KPSS’ye girip öğretmenliğe başladım.”

Hukuk fakültesinden mezun Ali Çetinkaya, mesleğini uluslararası düzeyde sürdürüyor. Alanında başarılı bir isim. Yalnız Kur’an-ı Kerim’i hıfzetme serüvenini hatırlamak istemiyor: “Lütfen ısrar etmeyin, ben o günlere geri dönmek istemiyorum.”

Ziya Salihoğlu’nun anıları ise hâlâ çok canlı. Kur’an’ı isteyerek ezberlediğini söylüyor. Yalnız ilk zamanlar hayli zorlanmış, umutsuzluğa kapılmış. Rüyasında hafızlığını bitirmeden ölmeyeceğini görmüş: “Bu zorlu eğitimi zekâmla değil, çalışarak tamamladım. Bu sebeple de kıymetini hep bildim.” Salihoğlu son iki yıldır “Türkiye’de hafızlık daha iyi hangi şartlarda yapılır?” sorusuna cevap arıyor. Bu konuda yazılmış ilk kitap da ona ait.

Bugün yaşları 30-35 arasında değişen hafızların anlattıkları ‘Türkiye’deki hafızlık’ resminin bütünü aslında. Gelenekten beslenerek bugünlere kadar getirdiğimiz kadim müessese, iyi veya aksayan yanlarıyla hâlâ ayakta. Kur’an’ın nüzulünün miladi 1400. senesinde, modern dünya ile geleneğin arasına sıkışmış, 28 Şubat sürecinde hayli yara almış, günden güne çağın imkânlarından biraz daha yararlanan hafızlık eğitimini mercek altına aldık.  

Bu vesileyle; hafızlık nasıl yapılıyor, Kur’an kurslarında yaşanan sorunlar, 8 yıllık kesintisiz eğitim hafızlık sistemini nasıl değiştirip dönüştürüyor, 15 yaşından sonra hafızlığa başlayanlar ne gibi sorunlar yaşıyor, hafız sayısı Türkiye’de neden azalıyor ve Kur’an kolejlerinin özelliklerini konunun uzmanlarıyla konuştuk. Ayrıca farklı meslek gruplarında çalışan hafızlara aldıkları eğitimin avantaj ve dezavantajlarını sorduk…      

ÜLKEMİZDE 88 BİN 821 HAFIZ VAR

Kur’an-ı Kerim’i baştan sona eksiksiz ezberlemiş kişilere hafız deniyor. Dünyadaki ilk hafız da Peygamberimiz Hazreti Muhammed (SAV). Bu sebeple, Müslümanlar Kur’an eğitimine çok önem vermiş, hafızlık İslam’ın ilk yıllarından itibaren kesintiye uğramadan günümüze kadar gelmiş. Hafızlık müesseselerinin sayısı devamlı artmış. Selçuklular döneminde Dar-ul Huffaz ve Dar-ul-Kurra’ların teessüsüyle de kurumsal hâle gelmiş. Osmanlı döneminde ise aynı işlevi Dar-ul-Huffaz’lar görmüş. Cumhuriyetin ilanından sonra Diyanet İşleri Reisliği kurulmuş. İlk Diyanet İşleri Reisi Rıfat Börekçi, Kur’an kurslarının açılmasına vesile olmuş. Fakat hafızların kayıtları müstakil defterlerde kalmış. Ortak bir bilgi havuzunda toplanamamış. Ta ki 1975 yılına kadar. İlk kayıttan 2009’a kadar geçen sürede Türkiye’de 62 bin 410’u erkek, 26 bin 390’ı da kadın olmak üzere 88 bin 821 hafız bulunuyor. Köylerde dededen toruna hafızlık yapılan aileler bu rakamlara dâhil değil…

666 sayfalık Kur’an’ın 6 bin 666 ayetini bir kişinin nasıl ezberleyebildiği hep merak konusudur. Allah’ın yardımı bir yana, elbette belli bir düzen içinde ezberleniyor. Türkiye’de ‘Osmanlı Usûlü’ benimsenmiş durumda. Buna göre; öncelikle her cüzün son sayfası, ardından bir önceki sayfa ezberleniyor. İkisi birlikte okunuyor. Onlara tek tek yeni sayfalar ekleniyor. Bu şekilde tüm cüz tamamlanıyor, öğrenci hafızlığını bitiriyor. Daha sonra da 1 ile 30’uncu cüz arasında defalarca gidip geliniyor. Sağlam bir hafızlık tekrarların kısa aralıklarla ve sık sık yapılmasıyla mümkün. Her cüzden kaç sayfa ezberlendiği; ‘5 ile gitmek’, ‘20 ile gitmek’ diye ifade ediliyor. Ayrıca, ezberlenmemiş sayfaya çiğ-ham, daha önce ezberlenmişlere de pişmiş-has deniyor. Hafızlık, kişiden kişiye değişmekle birlikte 2-3 yıl arasında tamamlanıyor. Tabii istek ve kapasitesi yüksek öğrenciler bu süreyi 1 yıla, 6 aya kadar indirebiliyor. Hafızlık bittikten sonra, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın düzenlediği, öğrencileri hayli zorlayan Hafızlık Tespit İmtihanı’na giriliyor. Oradan alınan diplomayla talebenin hafızlığı tescilleniyor.  

REHBERLİK BİRİMİ ACİL İHTİYAÇ

Türkiye’de 81 ilde toplam 3 bin 852 Kur’an kursu bulunuyor. Çoğunluğunda yüzünden eğitimi ile hafızlık yapılıyor. Genelde vakıf ve derneklerin topladığı yardımlar, vatandaşların zekât, fitre ve bağışları aracılığıyla ayakta duran kurslarda maddi-manevi birçok sorun yaşanıyor.

En önemli sıkıntıların başında fiziki şartların yetersizliği geliyor. Bazı kurslarda talebeler 24 saat kapalı ortamda yaşamak zorunda kalıyor. Bu da onların psikolojisini olumsuz etkiliyor. İstanbul Müftü Yardımcısı Kadriye Erdemli İstanbul’daki kursların bu anlamda bir adım önde olduğunu söylüyor: “Fiziki şartların iyileştirilmesini çok önemsiyoruz. 2007 yılında ‘Denetim ve rehberlik faaliyetleri’ adı altında gezici bir ekip oluşturduk. Kursların tüm fiziki eksiklikleri tespit ediliyor, gerekli düzenlemeler vakit kaybetmeden yapılıyor.” 

Mevcut eğitim sisteminde de boşluklar var. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevlendirdiği hocalar öğlen 2 buçukta gidiyor. Eğer kursun derneği, vakfı, dışarıdan herhangi bir belletmen ya da hoca getirip onun maddi yükümlülüğünü üzerine almıyorsa, öğleden sonra boş kalıyor öğrenciler.  

Kursların çoğunda, dışarıdan liseyi bitirmek isteyenlere özel bir eğitim politikası güdülmüyor. Hafızlıktan sonra okul hayatının biteceğini düşünen gençler de ister istemez bu eğitime mesafeli yaklaşıyor. Oysa Evrensel Hafızlar Derneği (EHAD), talebelerine kültür dersi vermek isteyen Kur’an kurslarına ücretsiz branş öğretmenleri gönderiyor.  

Ülkemizde Kur’an kursları yaygın eğitim statüsünde. Hocalar, öğrenci seçimi yapamıyor, gelen herkesi almak mecburiyetinde. Bu da zaman içinde hem hocaların hem de öğrencilerin performansını olumsuz etkiliyor. Normalde en fazla 3 yılda bitirilmesi gereken hafızlık, özellikle kızlarda 5-6 yıla çıkıyor. Hoca da talebe de başarısızlık hissine kapılıyor. Uzmanlar, böylelerin yanlış tercihte bulunduğu uyarısını yapıyor.

Hafızlık eğitimi başlı başına araştırılması gereken önemli ve özel bir eğitim süreci. Öğrenciler 2-3 yıl boyunca sadece Kur’an-ı Kerim’i ezberlemeye odaklanıyor. Seher vakti başlayan etütler yatsı namazının kılınmasıyla son buluyor. Namaz ve yemek araları ile teneffüsler olsa da yoğun ve ağır çalışma şartları 14-15 yaşındaki gençleri hayli zorluyor. Haftada sadece bir gün tatil yapabiliyorlar. Onda da ertesi günün ezberini yetiştirme kaygısını taşıyorlar. Bir yanda ezberlenmesi gereken yüzlerce sayfa, diğer yanda ise gençliklerinin verdiği heyecanla bastırmaya çalıştıkları istekler… Üstelik sığınacak limanları da yok. Çoğu, ailelerinden uzakta. Hâl böyle olunca öğrenciler psikolojik sorunlar yaşayabiliyor. Şu anki eğitim sisteminde onları destekleyecek ne pedagojik formasyon almış ders hocaları ne de rehberlik birimleri mevcut. Diyanet İşleri Başkanlığı açığı hocalara verdikleri mesleki eğitimlerle kapatmaya çalışıyor. Çabalar ihtiyacın büyüklüğü karşısında küçük kalıyor. 

‘Başarılı Hafız Olma ve Yetiştirme Metotları’ ile ‘İdeal Hafızın El Kitabı’ eserlerinin yazarı Ziya Salihoğlu, İstanbul ve civardaki birçok Kur’an kursunu ziyaret etmiş, Kur’an talebelerinin sorunlarını dinlemiş ve onlara motivasyon seminerleri vermiş biri. Ona göre, hafızlık hocalarının eksikliklerini mesleki eğitimlerle kapatmak mümkün değil: “Talebelerin yaşadığı sorunların temelinde hocaların yanlış tutumları var. Bugün Kur’an kurslarının hepsinde bir pedagog bulunmalı. Bunu yapan birkaç müessese var ama kendi çabalarının sonucu. Sağlıklı, eğitimli, donanımlı hafızlar yetiştirmek istiyorsak değişikliğe gitmemiz şart.”

Salihoğlu’nun tezini destekleyecek üzücü olaylardan biri, İzmir’deki bir kız Kur’an kursunda yaşanıyor. Hafız adayı Sevgi Taşkın, Kur’an’ı Kerim’in yarısını ezberledikten sonra eğitimine devam etmeme kararı alıyor. Gerekçesi ise önemli: “Kendi isteğimle hafızlığa başladım. Hocam, ders veremediğim günün ertesi, ‘Bugün de ben senin dersini almıyorum!’ diyordu. Ailevi sorunları vardı. Bunu hep bize yansıttı. Sonuçta 10 dönüşü 2 yılda yaptım. Bu, hafızlığı 4 senede bitireceğim anlamına geliyordu. Artık hocama tahammülüm kalmamıştı. Benimle aynı anda 5 arkadaşım daha bıraktı.”   

İstanbul’daki Kur’an kurslarından birinde öğrencilik yapan Merve K. da ders hocalarının ilgisizliğinden, mesafeli duruşlarından yakınıyor: “İki gün üst üste ezber vermesek ‘Sizin bir sorununuz mu var?’ diye sorulmaz. Rehberlik servisimiz olsa benimle birileri ilgilenirdi herhâlde.”  

Türkiye’de rehberlik hizmeti veren az sayıda Kur’an kursu var. Onlardan biri de İstanbul’daki Emniyettepe Kız Kur’an Kursu. 2003’ten bu yana kursun rehberlik ve psikolojik danışmanlık biriminde görevli, Derya Küçük. Birinci ağızdan hafızların yaşadığı problemleri dinlemek en iyisi: “Çok zorlu bir süreç ve her öğrencinin kaldırması mümkün değil. Bazı talebelerimizde hastalık derecesinde takıntı, aşırı hırçınlaşma, kendine ve çevresine zarar verme, aileden ayrı kalmayı kaldıramama, derslerine bir türlü kendini verememe ya da hafızlık yapmayı çok isteyip de başaramamaktan kaynaklı psikolojik sorunlar ortaya çıkabiliyor.”

Kocatepe Erkek Kur’an Kursu’nun genel koordinatörü, aynı zamanda rehberlik biriminden sorumlu Eftal Kabaoğlu ise öğrencilerin başlıca sorunları arasında hafızlığı anlamlandıramama ve monotoryum (ergenlerin içine düştüğü geçici boşvermişlik hâli) geldiğini söylüyor. Bunu aşmak için hafızlık eğitiminin önemini, amacını anlatan seminerler düzenleniyor, kişisel gelişime önem verip farklı alanlarda başarılı olmuş örnek hafızlar kursa konuk ediliyor. Aynı metodu Emniyettepe Kız Kur’an Kursu da uyguluyor.  

DAYAK VAR MI DAYAK?

Kur’an eğitimi deyince ne yazık ki akla ilk gelen ayrıntılardan biri dayak meselesi. Uzun yıllar eğitimin her ayağında öğrenciler öğretmenlerinden şiddet gördü. Toplum bunu ayıplamak, dışlamak yerine “Dayak cennetten çıkmadır!” diyerek bağrına bastı. Peki, kurslarda hâlâ dayak var mı?

Haberi hazırlarken birçok din görevlisi, hafızlık öğrencisi, yönetici, rehber öğretmen ve idareciyle konuştuk. Hepsi de artık dayakla eğitimin tedavülden kalktığını anlattı. Hatta Emniyettepe Kız Kur’an Kursu’nda görevli, hafızlık hocası Ayşe Yılmaz’ın ‘Siz öğrencilerinizi dövüyor musunuz?’ sorusuna verdiği cevap netti: “Dayağı bırakın, psikolojik baskı bile yapmıyoruz. Çok ciddi bir zihniyet değişimi var. Hatta iddia ediyorum, Millî Eğitim’dekinden daha hızlı ve güçlü. Dayak bizim gelenekten getirdiğimiz kötü alışkanlıklarımızdandı.”

‘Postmodern darbe’ diye bilinen 28 Şubat süreci, Müslümanların hayatını hayli etkiledi. 8 yıllık kesintisiz eğitim akla ilk gelen değişiklikler arasındaydı. Olaylara dışarıdan bakan biri için ‘çağdaşlaşma’ gibi okunsa da bu durum Kur’an kurslarındaki öğrenci profilini-sayısını, eğitim şartlarını, işleyişi, kaliteyi farklılaştırdı. En çok da hafızlık sistemini... Önceki yıllarda ilkokulu bitirmiş 11 yaşındaki öğrenciler bir yıl hazırlık kursu gördükten sonra hafızlığa başlayabiliyordu. Yaşı itibariyle henüz ergenlik dönemine girmemiş, kafası karışmamış, sosyal ağı güçlenmemiş, kendi dünyasını kuramamış talebe, ezberine daha iyi konsantre oluyordu. Böylece daha kısa sürede, daha az sorunla süreci atlatıyordu.

28 ŞUBAT SÜRECİ KURSLARA YARAMIŞ!

8 yıllık zorunlu eğitimden sonra Kur’an kurslarında birçok şey değişti ister istemez. Önce olumlu yanlarını söylemekte fayda var. Mesela; yeterli sayıda talebesi olmayan, fiziki şartları kötü Kur’an kursları öğrenci bulamadıkları için kapandı. Ya da kendine çekidüzen vermek zorunda kaldı. Kur’an eğitimine ilgi azaldığı için kurslar hem eğitimlerinin içeriğini hem de dış görünüşlerini iyileştirdiler. 15 yaşında, hocasından dayak yemiş birini kursta tutmak imkânsız hâle geldi. Yine benzer gerekçelerle hafızlık eğitimi alanlar geçmişin aksine, dış dünyadan tamamen koparılmamaya başladı. Ve en önemlisi, yöneticisinden ders hocasına kadar herkes için öğrenciler kıymete bindi. Çünkü kendilerinin orada bulunmalarının sebebi Kur’an talebeleriydi...

Örnek Kur’an kursları arasında gösterilen Kocatepe Kur’an Kursu’nun genel koordinatörü Eftal Kabaoğlu, olaylara içten bakabilenlerden: “Buranın da bir nevi mimarı 28 Şubat sürecidir. Deprem oldu, yangın çıktı ve yeni bir şeyler yapalım dendi. Yaşanan olumsuzluklar yanlışlarımızı da görme imkânı verdi.” Emniyettepe Kız Kur’an Kursu Müdürü İsmet Deliceoğlu da aynı fikirde: “Her şerde bir hayır vardır. Kurslar derlenip toparlandı. Şimdi fiziki şartlar, eğitim kalitesi daha iyi.”

Hafızlığa 14-15’inde başlamanın hangi olumsuzluklara vesile olduğuna gelince… Hafız yetiştiren Ayşe Yılmaz, “Daha 11’indeki bir çocukla 15 yaşındaki bir gencin hafızası aynı olur mu?” diye sorup genel sorunlara değiniyor: “Görsel hayatın zihinlerinde çok yer edinmesi, ezberleme kapasitelerinin azalması, ergenlik sorunları, âdet görmeleri. Tabii gençler arasındaki sosyal değişimler, çocukların 8 yıllık eğitim döneminden getirdikleri olumsuz motivasyonlar da hafızlığı zorlaştırıyor. Bariz performans farklılıkları var. Hafızlık odaklanma, arzu işi. Kabul etmek lazım, artık öğrencilerimiz internet çocukları.”

Eftal Bey, ilköğretimi bitirip gelen erkek öğrencilerde kız arkadaşı beklentisinin ön plana çıktığını söylüyor. İnterneti, cep telefonunu da bu amaçla kullanmak istediklerini belirtiyor. Geçen sene kurslarında yaşadıkları bir olay da onu doğruluyor: “Kursumuzda cep telefonu kullanmak yasak. Her istediklerinde bizimkileri alıp ailelerini arayabiliyorlar. Bir öğrenci gizlice kullanıyormuş. Öğretmen de elinden almış. 24 saatte tam 45 mesaj gelmiş çocuğa. Bu talebe nasıl hafızlık yapsın? Telefonlar her türlü bilgiyi taşıyacak şekilde günümüzde. Bu da yasaklamamız için yeterli.” Eftal Hoca’ya göre bu uygulamalar bir yere kadar sonuç veriyor. Bundan dolayı öğrencilerin iç dinamiklerini, maneviyatlarını diri tutmaya çalışıyorlar. Sohbetler, şuurlandırma programları, kamplar, rehberlik hizmetleriyle çocuklara yaptıkları işin kutsallığı anlatılıyor. Bu konuda başarı sağlayamadıkları öğrencilerin oranı yüzde 5: “Onları da çizgide tutmaya çalışıyoruz.” diyor.

Emniyettepe Kız Kur’an Kursu’nda pansiyon müdür yardımcısı Seyhan Örenli, hem hafız hem de buranın eski öğrencilerinden. Talebelerle 24 saat içli dışlı. Onun da değerlendirmeleri dikkate değer: “Teknoloji, hayatlarının çok önemli bir parçası. Erkek arkadaş, facebook, sigara alışkanlıkları gözlemlediğimiz başlıca sorunlar. İlkokulu bitirip gelen öğrencilerde bu tarz sorunlar yaşamıyorduk. Çocukların belli bir yönelimi, alışkanlıkları yoktu. Verdiğimiz eğitim doğrultusunda onlar da buradaki hayatlarını şekillendiriyordu. Yaş sınırı 14-15’e çıkınca bu tarz sorunlar yaşamaya başladık. Sorguluyorlar her şeyi. Onlara doğruyu gösterseniz bile kolay kolay kabul etmiyorlar. Eğitimlerini etkileyecek kötü alışkanlıklara bile ‘normal’ gözüyle bakabiliyorlar. İlk geldiklerinde mahremiyet duyguları da çok gelişmemiş oluyor. Bu tarz öğrencileri tespit ediyoruz. Rehberlik birimimiz, hocalarımız, idari personel el ele vererek herhangi bir sorun çıkmasını engelliyoruz.”

“ORTA YOLU BULMAZSAK İŞİMİZ ZOR”

Peki, hafızlık öğrencileri acaba bu konuda ne hissediyor, ne düşünüyor? Hâlâ hafızlık eğitimine devam eden Emine K. 16 yaşında. Hafızlığının bitmesine bir yıl var. O da modern dünya ile hafızlık eğitimi arasında kalanlardan. Belli ki sağlıklı bir çözüm bulmak niyetinde: “Hafızlık yapmamı ailem istedi. Ben de kabul ettim. Çok zorlanmıyorum, kolay ezberliyorum. Bana sıkıntı veren şey; sürekli kendimi kısıtlamak zorunda kalıp dış dünya ile irtibatı koparmam. Burada telefon, internet yok. Sürekli aynı şeyi yapıyoruz. Sabah kalk, akşama kadar ezber yap, yat. Ertesi gün yine aynı. Eve gittiğimde yaşıtlarıma bakıyorum da sanki farklı dünyalarda yaşıyoruz. Ben hem daha rahat olmak hem de eğitimimi tamamlamak istiyorum. Bizim orta yolu bulmamızı sağlayacak yeni bir sisteme ihtiyacımız var. Yoksa işimiz çok zor.”

Hafızlık eğitimine devam eden Fehmiye’nin isteği ise şimdilik uçuk: “Hafızlık yapıyor olabiliriz. Bu sanal dünyadan uzak durmamızı gerektirmez ki! Günde en az bir saat internete girebilmeliyiz.”  

Yazar Salihoğlu, hafızlık öğrencilerinin ‘daha fazla özgürlük’ taleplerine mesafeli yaklaşıyor: “Son yıllarda ‘Hafızlık ne zaman yapılamaz?’ sorusunun cevabını yaşayarak veriyoruz. Tüm arayışların mimarı verilmiş bu yanlış karar. Hafızlık her zaman büyük bedel ödemeyi gerektiriyor. Bu kadim müessesenin sağlıklı şekilde devam etmesi için 8 yıllık zorunlu eğitim kaldırılmalı.”

HAFIZLIK NEDEN KAN KAYBEDİYOR?

28 Şubat 1997’den sonra hafızlık eğitimine ilgi azalmaya başladı. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın açıkladığı rakamlar da bunu ispatlıyor. Mesela; 1998’de 5760 hafız yetişirken bu rakam 2001’de 2920’ye, 2003’te 1417’ye, 2006’da 1826’ya kadar geriliyor. 2007’den itibaren de 2-3 bin arasında gidip geliyor. Yani Türkiye’de hafızlık eğitimi genel anlamda kan kaybediyor. Konunun uzmanlarına göre bunun belli başlı sebepleri var. Öncelik, 8 yıllık zorunlu eğitimin. 15’ine gelmiş birini hafızlık yapmak için ikna etmek hiç de kolay değil. Diğer temel sorunlardan biri de son yıllara kadar bu eğitimin çok disiplinli verilip öğrencilerin hayattan bezdirilmesi. Bundan dolayı ebeveynler aynı sıkıntıları çocuklarının da yaşamasını istemiyor.

Mesela, görüşlerine başvurduğumuz psikolog, doktor, avukat, öğretmen hafızlardan hiçbirinin çocuğu bu eğitimi almamış. Hatta Dr. Rafet Küçük, bir itirafta bulunuyor: “Acaba çocuğum bunu yapabilir mi, diye bile hiç düşünmedim.” Ona göre, bu tutumunun altında kendi yaşadığı sıkıntılar var. Mustafa Cumhur da “Herkes hafızlık yapmak zorunda değil. Çocuğum eğer bu yükü taşıyabilecekse Kur’an’ı hıfzetmesini isterim.” diyor. 

Her şeyin görüntü ve diplomayla çözüldüğü bir dünyada yaşıyoruz artık. Dolayısıyla yıllarca gecesini gündüzüne katarak Kur’an-ı Kerim’i hıfzedenlerin aldıkları eğitim bir karşılık bulmuyor günümüzde. Bu durum Kur’an eğitiminin eskisi kadar tercih edilmemesinde etkili. Çünkü önceden hafız ve ortaokul mezunu biri, fark derslerini vererek din görevlisi diye camilere, Kur’an kurslarına atanabiliyordu. Şimdi de Diyanet İşleri Başkanlığı din görevlisi tayin ederken önceliği hafızlara veriyor. Fakat bu öncelikten faydalanabilmek için imam hatip lisesinde okuyup 2 yıllık ilahiyatı bitirmiş olmak gerekiyor. Tabii KPSS’den de belli bir başarı çıtasını aşmanız şart. Zaten yıllar içinde erkek hafız öğrenci sayısında azalma yaşanmasının arkasında da bu etken var.

76 BİN HAFIZ NEREDE?

Resmî rakamlara göre Türkiye’deki 90 bin diplomalı hafızın sadece 14 bini Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde çalışıyor. Geri kalan 76 bin hafızın ne yaptığı, nerelerde istihdam edildiği bilinmiyor. Türkiye’deki tüm hafızları aynı çatı altında toplamayı amaçlayan EHAD’ın İstanbul Şube Başkanı Mustafa Cumhur, iki önemli noktaya dikkat çekiyor: “Hafızların çoğu öğrencilik döneminde yaşadıkları zorluklar sebebiyle Diyanet bünyesinde çalışmak istemiyor. Bir de öğrenciyi eğitim sürecinde kimse yönlendirmiyor. Hafızlık bittiğinde genç ne yapacağını bilmiyor. Eğer ailesi de bilinçli değilse sadece hafızlık diplomasıyla yetiniyor. Oysa hafızlık eğitimi alan biri zekâsını ispatlamıştır. Çok farklı alanlarda kendini geliştirebilir.”

Yazar Ziya Salihoğlu da hafızlığın eğitim hayatında bir son değil, başlangıç olduğunu düşünüyor. Hedefsizlik yüzünden yılları boşa giden öğrenciler hayli fazla. Tıpkı hafız adayı Fehmiye gibi: “Hatmim bitmek üzere. Kimse beni zamanında yönlendirmediği için liseye daha yeni başlayacağım. 3 senem bu anlamda boşuna gitti. Yaşıtlarımdan geri kaldım. Peki, ben ne zaman üniversite okuyacağım?”

OKUL HAYATINDA ÇOK BAŞARILILAR

Türkiye’de çocuğunu ısrarla hafız yapmak isteyen velilerin eğitim düzeyi ilkokul, en iyi ihtimalle de lise düzeyinde kalıyor. Çünkü üniversite mezunu, statü sahibi, entelektüel anne-babalar ne kadar muhafazakâr olurlarsa olsunlar çocuklarını Kur’an kursuna göndermek istemiyor. Onlar evlatları için ‘doktor, mühendis, eczacı, akademisyen olsun’ gibi idealler belirliyor ve hafızlık gibi 2-3 yıl sürecek bir eğitimi araya sokmak istemiyorlar. Oysa Kur’an-ı Kerim’i hıfzedenler eğitim hayatında çok daha başarılı oluyor. Üstelik fazla çalışmalarına da gerek kalmıyor. Çünkü 2-3 yıl boyunca ezber yapmaya odaklanan beyin, bir süre sonra önüne ne gelirse direkt almaya başlıyor. Mesela, Dr. Rafet Küçük, Çapa Tıp Fakültesi’nde okurken arkadaşlarının aksine doğru düzgün ders çalışmazmış. Ama hiçbir dersten kalmadan da okulunu bitirmiş. Tıpta Uzmanlık Sınavı’nı (TUS) da ilk girişte kazanmış. Aynı durum üniversitede İngilizce ve Arapça eğitim almış Ziya Salihoğlu için de geçerli. Psikolog Yıldız Bilge, “Ortaokulu, liseyi dışarıdan bitirdim. Üniversitede de arkadaşlarımdan daha az çalışıyor, okuduklarımı irade dışı ezberliyordum.” diyor. Matematik Öğretmeni Mustafa Cumhur da liseyi dışarıdan bitirenlerden. Buna rağmen o yıl üniversiteyi yüksek puanla kazanmış. Öğrencilik esnasında da hiç zorlanmamış.

Görüştüğümüz hafızların hepsi ‘Kalbinde Kur’an taşıyorsun’ cümlesinin altında her zaman ezilmişler. Türkiye’deki çoğu hafız gibi onlar da bu zorlu yola kendi istekleriyle çıkmamışlar. Pişman değiller elbette. Ama üzerlerindeki manevi sorumluluk zaman zaman bellerini bükmüş. Psikolog Yıldız Bilge, “Keşke aileler çocukları hakkında karar vermeden önce ‘Acaba kızım-oğlum bu sorumluluğu üzerinde taşıyabilir mi? Gerçekten bu eğitim için hazır ve uygun mu?’ gibi soruları kendilerine sorsa. Bu istifhamlar zamanında cevaplanmadığı için bugün hafızların çoğu ezberlediklerini unutuyor. Aileler bir hevesle yola çıkıyor. Bence hafızlık eğitimiyle alakalı en büyük hata bu.” diyor.

Dr. Rafet Küçük, bu eğitimi bilinçsizce nasıl aldıklarını anlatıyor: “O dönemde Kur’an’ı kalbinde değil, aklında taşıyorsun. Hocadan, aileden korkumuza ezberliyorduk. Bir görev gibiydi. Hocamız da yaptığımız işin mahiyetini anlatmazdı.” Mustafa Cumhur da “Babamı kırmak, üzmek istemiyordum. O an için düşünebildiğim tek şey buydu.” diyor.           

HAFIZ ÖLMEK ZOR GİBİ!

Öğretmenlik, psikologluk, doktorluk, danışmanlık, avukatlık elbette kolay meslekler değil. Hepsi yoğun çalışma temposu gerektiriyor. Bundan dolayı da hafızlar ezberlerini muhafaza etmekte zorlanıyor. “Eğer imam,  hoca ya da müftülük gibi dinî hizmetlerle ilgilenseydik tekrara daha çok zaman ayırabilirdik.” diyorlar. Bundan dolayı hafızların dinî hizmetlerde görevlendirilmelerini daha doğru buluyorlar. Dr. Rafet Küçük, haftanın her günü hastanede bulunduğunu, 2 kez de nöbet tuttuğunu anlatıyor. Bu koşturmaca arasında kendi kendine kalacak, öz eleştiri yapacak zamanı bile bulamadığından yakınıyor. Psikolog Yıldız Bilge’nin iki çocuğu ve yoğun bir çalışma temposu var. Sürekli okumak, yeni bilgiler edinmek durumunda. Bu yoğunluk esnasında o da yeteri kadar tekrara vakit ayıramıyor. Yalnız bol bol meal okuyarak irtibatı koparmamaya özen gösteriyor. Matematik Öğretmeni Mustafa Cumhur ise kendini rehabilite etmek, günün yorgunluğunu üzerinden atmak için her gün hafızlığını tekrar ediyor. Hatta EHAD bünyesinde hafızları bir araya getirip bu konuda çalışmalar da yapıyor. Ziya Salihoğlu da çok isteyerek yaptığı hafızlığı unutmak niyetinde değil. Hatta ilk kitabında ‘Hafız olmak mı, yoksa hafız ölmek mi zor?’ başlığı altında bu konuyu irdeliyor, hafızlara pratik bilgiler veriyor…

 

Türkiye’de yıllara göre hafız sayısı

            Yıl       Bay     Bayan  Toplam

            2001    2734    1558    4292

            2001    1442    1478    2920

            2002    827      1049    1876

            2003    597      820      1417

            2004    678      876      1554

            2005    721      987      1708

            2006    802      1024    1826

            2007    850      1224    2074

            2008    1039    1325    2364

            2009    1350    1635    2985

 

 

Hafızlığa farklı bir soluk: Kuran koleji

‘Kuran koleji’ tabirini daha önce duymuş muydunuz? Sayıları henüz çok az. Fakat ülkemiz için önemli bir girişim. ‘Kolej’ denmesinin sebebi; eğitim kalitesi, fiziksel şartları ve sosyal imkânları itibariyle kolejleri aratmaması. Mesela; tüm sistemi öğrenci merkezli kurmuşlar. Görünen hiçbir eksiklikleri yok. Asık yüzlü, ciddi görünümlü, eli sopalı hocalar da bulunmuyor. Öğrencilerle diyalogları ders dışında oldukça sıcak. Korkudan hocasının gözlerinin içine bakamayan hafızlar yerine, kendini ifade edebilen, yeri geldiğinde sıkıntısını, tepkisini rahatlıkla dillendirebilen talebeler var karşınızda. Rehberlik birimlerindekiler, hafızlık ve Kuran kursu psikolojisini iyi biliyor, boşlukları ustalıkla dolduruyor. Öğrencilerin hayatı çok programlı. Bir gün içinde derse de vakit var, eğlenceye de.

İstanbul Bayrampaşa’daki Kocatepe Erkek Kur’an Kursu, ‘Kur’an koleji’ diye nitelendirilen eğitim yuvalarından biri. Kocatepe’nin Soğanlı’da bir şubesi daha var. Orada 60 öğrenci, hem yüzünden eğitim alıyor hem de lise birinci sınıfı dışarıdan okuyor. Aralarından seçilen başarılı talebeler (kendileri de isterse) Bayrampaşa’ya getiriliyor. Her yıl 25 kadar yeni öğrenci hafızlık eğitimine başlıyor. Şu anda Kocatepe’de 108 öğrenci mevcut. 2003’ten bu yana hizmet veren kursta açık-kapalı spor alanları, fitness salonu ve bilgisayar laboratuarları var. Ortak alanlarda televizyonlar mevcut. Rehberlik biriminin seçtiği programlar, komik videolar, kısa belgeseller teneffüslerde gösterimde. Akşam haberleri de mutlaka izleniyor. Böylece öğrenciler Türkiye ve dünya gündeminden uzaklaşmıyor. Rehberlik servisi hem ortak hem de bireysel görüşmeler yapıyor belli periyotlarla. Şehir dışı ve yurt dışından gelen öğrencilere ‘Hicret Grubu’ deniyor. Onlar da hafta sonları belletmenler gözetiminde İstanbul’u geziyor. En önemlisi Kocatepe’de hafızlık yapanlar lise eğitiminden geri kalmıyor. Hatta çocukların kültür ders programlarını hazırlayan, takip eden özel bir birim bile var. Hafız adaylarının eğilimleri belirleniyor önce. ‘Öğrenci ne olmak istiyor?’ sorusuna göre ders programları şekilleniyor. Haftada üç gün kültür dersleri var talebelerin. Dışarıdan branş öğretmenleri getirtiliyor. Gerçi Kocatepe Kur’an Kursu yöneticilerinin birinci amacı, her anlamda çok kaliteli din görevlileri yetiştirmek. Bu konuda ciddi bir boşluk olduğunu düşünüyor ve samimiyetle taşın altına ellerini koyuyorlar. Ama ilahiyat okumak istemeyenler de aynı imkânlardan faydalanabiliyor.

‘Hafızlık neredeyse 12 saat çalışmayı gerektiren bir şey. İkisi birlikte nasıl ilerliyor?’ diye soruyoruz Genel Koordinatör Eftal Bey’e. Cevap kısa ve öz: “Bu kadar çalışması gereken öğrenciyi ne yazık ki alamıyoruz.” Yani Kocatepe’de okuyacak öğrencilerin kapasitesinin normal insanlarınkinden biraz daha yüksek olması şart. Sabah 7 buçukta başlayan dersler akşam 9 buçukta bitiyor. Öğrencilerin geneli ertesi gün verecekleri sayfaları öğlene kadar ezberliyor. Geri kalan zaman diliminde de hem sayfalarını tekrarlayarak pekiştiriyor hem de kültür derslerine çalışıyorlar. Çünkü normal okullardaki gibi sözlüler, seviye belirleme sınavları onlarda da var. Kendini belli konularda eksik hissedenler hafta sonu yurtta kalıp takviye ders de alabiliyor. 3 yıllık süreçte hazırlık (yüzünden), hafızlık ve lise bitiyor. Öğrenciler arasında SBS’de ilk yüze girenler de bulunuyor. Aileler, “Nasılsa burada hafızlığı da liseyi de bitirebiliyor. Çocuğumu kötü lise ortamına göndermeyeyim.” diye düşünüyormuş. Nitekim haklılar; çünkü buradan mezun hafızlar sadece bir yıl üniversite hazırlık kursuna gittikten sonra tıp, hukuk, öğretmenlik, eczacılık gibi bölümleri bile rahatlıkla kazanabiliyor.

İstanbul Alibeyköy’deki Emniyettepe Kız Kur’an Kursu da Kocatepe Kur’an Kursu ile benzer özellikler taşıyor. 400’e yakın talebesi var. Kursta iki tip eğitim veriliyor. Bir grup yüzünden ve açık lise eğitimi alıyor. Diğer grup hem hafızlık yapıyor hem de dışarıdan liseye devam ediyor. Kültür dersleri verecek her branştan öğretmen kursta görev yapıyor. Yüzündenler, öğlene kadar Diyanet İşleri Başkanlığı’nca görevlendirilmiş hocalardan dinî eğitim alıyor. Öğleden sonra da kültür dersleri başlıyor. 50’ye yakın da etüt belletmeni bulunuyor. Tüm bu eğitim giderlerini İlme Hizmet Vakfı finanse ediyor. 200 öğrenciye burs imkânı da sunuluyor. Kız öğrencilere hitap etmesi belli farklılıkları da beraberinde getiriyor. Mesela; tekvando dersi alıyor isteyenler. Biçki, dikiş, mutfak kültürü kazanma, ev ekonomisi gibi öğrencileri hayata hazırlayacak dersler de görülüyor.

Müdür İsmet Deliceoğlu, önceliklerinin kalifiye Kur’an kursu öğretmeni yetiştirmek olduğunu söylüyor. Zira bu alandaki başarıları da gözle görünür cinsten. Şimdiye kadar mezun verdikleri 270 talebe Kur’an kursu hocası olmuş. Üstelik Doğu, Güneydoğu bölgeleri öncelikleri arasında. Bu felsefeyle yetiştiriliyor hafızlar. Gerçi tıp, işletme, iktisat, hukuk, diş hekimliği, psikolojiyi tercih edenler de var aralarında. Emniyettepe’de kız öğrenciler ortalama iki yılda hafızlıklarını bitiriyor. Kur’an okuyamadıkları bir haftalık sürede kültür derslerine yoğunlaşıp açıklarını kapatıyorlar. Branş öğretmenleri de birebir ilgileniyor onlarla. Dışarıdan imam hatip lisesine kayıtlılar da hafta sonları Eyüp İmam Hatip Lisesi’ndeki derslere devam ediyor.

 

Hafızlık nasıl muhafaza edilir?

Aşağıdaki tavsiyeler, “Hafızlığı korumak, hafızlık yapmaktan daha zordur. Çektiği sıkıntıları unutmayanlar hafızlıklarına daha iyi sahip çıkar. Hafız kalarak ölenlerin sayısı çok azdır. Hocalar bu bilinci eğitime başladıkları andan itibaren öğrencilere aşılamalıdır.” diyen Ziya Halisoğlu’nun ‘Başarılı Hafız Olma ve Yetiştirme Metotları’ kitabından…

 Hafızlığı koruma planı yapın. Bir günde ne kadar tekrar etmeniz gerekiyor belirleyin, bu programa göre hareket edin. 

 Takvime göre cüz çalışın. Ayın 10’uysa 10’uncu cüzü tekrar edin.

 Zihnin açık olduğu zaman dilimlerini seçin. Sabahın ilk saatlerinde zihin açıktır ve okunanlar daha zor unutulur.

 Ramazanı beklemeden sürekli mukabele okuyun ve dinleyin.

 Hatimle namaz kılın veya kıldırın.

 Hafızlık hocalığı, imamlık, müezzinlik yapın.

 Teknolojinin faydalarından yaralanın. Yolda, otobüs beklerken, boş zamanlarınızda Kur’an-ı Kerim hatmini MP3’lerden, cep telefonunuzdan dinleyin.

 Meal okuyun, Kur’an ile irtibatınızı her zaman sıcak tutun. Kaynak: Aksiyon

Anahtar Kelimeler:
  • 0
    SEVDİM
  • 0
    ALKIŞ
  • 0
    KOMİK
  • 0
    İNANILMAZ
  • 0
    ÜZGÜN
  • 0
    KIZGIN
Kudüs'te üç İsrailli bıçaklandı, şüpheli Filistinli öldürüldüÖnceki Haber

Kudüs'te üç İsrailli bıçaklandı, şüpheli...

Diyanet’teki Vurgun Sayıştay Raporlarında Haberine YalanlamaSonraki Haber

Diyanet’teki Vurgun Sayıştay Raporlarınd...

Yorum Yazın

Başka haber bulunmuyor!