Bu yılki Ramazan ayı ve evvelkiler

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
Bu yılki Ramazan ayı ve evvelkiler
Bu yıl Ramazan ayı oldukça mahzun geçiyor. İnsanlar birçok şeyden mahrum vaziyette, Ramazan ayını, evlerinde geçiriyor. Caddeler, sokaklar sakin, camiler cemaatsiz ve mahzun, okullar sessiz ve cıvıltısız. Bu sayede evler, haneler, yuvalar dolu, huzurlu; bir başka ifadeyle herkes evinde, aile bireyleri gün ve gecelerini evvelki zamanlardan daha çok bir arada geçiriyorlar. Bugünler geçer diye dua halindeyim.

Bu yıl Ramazan ayı oldukça mahzun geçiyor. İnsanlar birçok şeyden mahrum vaziyette, Ramazan ayını, evlerinde geçiriyor. Caddeler, sokaklar sakin, camiler cemaatsiz ve mahzun, okullar sessiz ve cıvıltısız. Bu sayede evler, haneler, yuvalar dolu, huzurlu; bir başka ifadeyle herkes evinde, aile bireyleri gün ve gecelerini evvelki zamanlardan daha çok bir arada geçiriyorlar. Bugünler geçer diye dua halindeyim.

Koronavirüs küresel salgını/Kovid-19’lu günlerin ilk başlarında, Mart ayının ilk haftalarına kadar Türkiye’de hayat normal seyrinde gidiyordu. Bu yüzden maske takarak işim olduğunda fakülteye ve çarşıya çıktığım oluyordu. 13 Mart’tan itibaren üniversite öğrencileri evlerine gönderildi. Biz hocalar da üç hafta boyunca ders yapamadık. “Evde kal”, “Hayat eve sığar” uygulamalarının başlamasıyla birlikte evden mümkün olduğunca çıkmamaya başladım. Bununla birlikte zorunlu bir işim olduğumda maskemi takarak, eldivenlerimi giyerek, sosyal mesafeyi de koruyarak fakülteye veyahut çarşıya çıkıp, hemen dönmek suretiyle nadiren de olsa evden çıktığım oluyor(du). 6 Nisan pazartesi gününden beri dersleri yapmaya başladık. Haftada iki gün lisans bir gün de yüksek lisans ve doktora derslerim var. Lisans derslerimi üniversitenin altyapısı hazır olduğundan uzaktan eğitimle Adobe Connect bağlantısı ile lisansüstü derslerimi de Skype bağlantısı ile yapıyorum. Her ne kadar rûberû olmasa da dersler bir şekilde devam ediyor. Diğer günler ve özellikle geceler okuma ve yazmaya kalıyor.

Derslerimin olmadığı günler sabahtan yine erken sayılabilecek vakitte kalkıyor, çalışma odama geçip, bilgisayarımı açtıktan sonra günlük gazete ve haberleri takibin ardından biraz sosyal medyada gezindikten sonra kitap okuyorum. Bu okumalarımın ve tabii ki daha önceki birikimlerimin semeresini çeşitli edebi dergilerde ve dijital ortamlarda yazılar yayınlayarak gördüm. Bu bakımdan bu yıl Ramazan ayı benim hayli verimli geçiyor. Tabii ki bu yazılar hemen birdenbire yazılmıyor. İsmini hatırlayamadığım bir yazardan duymuştum. Yazara “bu kitabı ne kadar sürede yazdınız? Şeklinde sorular yöneltiliyormuş. Yazar da altı, on ay veya bir yılda yazdım” derse” “O kadar kısa sürede bir kitap yazılır mı” mealinde ikinci bir soru tevcih edilirmiş. Yazar bu soruya karşılık olarak, mesela yaşına göre “Elli + altı ay” şeklinde cevap verirmiş. Yani elli yıllık birikimi üzerine kısa bir yoğunlaşmayla bir eser meydana çıkarmış. Onun misali ben kitap yazmadım ama az önce ifade ettiğim gibi bu yıl Ramazan ayı içerisinde eski birikimlerimle birlikte çok sayıda yayın yaptığımı söyleyebilirim.

Ramazan ayının benim açımdan bu kadar verimli geçmesinde evden çık(a)mamamın çok payı var. Ben önceki Ramazanlarda teravih için camilere gider hatta hatimle teravih namazı kılınan mabetlere gittiğim olurdu. Bu arada yeri gelmişken söyleyelim geçen yıllarda Isparta’da 11 camide hatimle teravih namazı kılınıyordu. Havalar güzel olduğunda bisikletime biner, ezanın okunduğu bir camide farzını ve teravihten dört, sekiz rekât kılar, çıkar, hatimle kılınan bir camide de son dört rekâtı ve vitri eda ederdim. Hatta bir defasında İlahiyat Fakültesi’nde Türk Din Musikisi Öğr. Gör. Erdoğan Ateş hocanın odasına gittiğimde muhabbet esnasında Ateş hoca, “Âdem hoca yahu sen dün akşam teravih namazını hangi camide kıldın?” diye sordu. Ben de “Ne oldu ki?” diye cevap mahiyetinde bir soru yöneltince Erdoğan hoca, Sadık Akdemir hoca (Prof. Dr.), “Hocayla dün filan camideydik” dedi. Bir başka arkadaş da “Yok yahu Âdem hoca feşmekan camideydi. Uzaktan gördüm” deyince “Tereddüde düştük o yüzden sordum” diye ilave etti. Ben de “Demek ben ermişim aynı anda iki yerde birden görünmeye başlamışım” diye takıldım ve durumu anlattım. Bazen farklı bir iki camide, bazen de Ulu Camii’nde hatimle namaz kılardım.

Çay, sohbet ve muhabbet

Namazdan sonra tanıdığım birkaç üniversite öğrencisi veya bir tanıdık denk geldiğinde onlarla, Mimar Sinan Camii’nin kıble tarafında bulunan çay ocaklarında söz, sohbet, muhabbet derken/ederken biraz vakit geçirirdim. Bu yıl salgın sebebiyle camiye, cumaya ve teravih namazlarına gidemeyince evde de teravih namazını kısa sûrelerle ve çoğu kez sekiz rekât kılıp hemen bilgisayarın başına geçip tuşlarına basmaya başlıyorum. O günlerde ne okuduysam veyahut o an içime ne doğduysa yazıp, yayın organlarına gönderiyorum. Bu Ramazan ayında Allah bereket versin, bu sebepten, çok yazım yayınlandı, okuyucusu bol olsun.

Teravih namazlarını ve sonrasını çok seviyorum ben. Ama bu yıl salgından dolayı bu sevgimi aşikâr edemedim. Lisedeyken Ramazan ayı yaz mevsimine denk gelmişti. Yaz mevsimi bizim için aynı zamanda tütün mevsimi demekti. Tütün kırımı vaktiydi sanıyorum. Tütün kırımı ise daha ziyade serin olmasından dolayı gece olur. Rahmetli babam ve ağabeyim teravihten gelir gelmez hemen yatıp uyurlardı. Ben ise gençliğin verdiği enerjiklik ve uykunun hafif olmasından dolayı pek uyumazdım. Bugün dahi Allah’a şükürler olsun az uykuyla veyahut hiç uyumadan idare edebiliyorum.

(İstidraden, birkaç defa oldu ama en uç örneği diyebileceğim bir hafta sonumun nasıl geçtiğini yazayım. Geçen yıllarda memleketim Akhisar’da bir programım vardı. Program sabahtan ve öğleden sonra olmak üzere iki ayrı lisedeydi. Ben yedi, sekiz saat otobüs yolculuğundan sonra arkadaşım beni otogardan aldı hafif bir kahvaltı yaptık ardından programı icra ettik. Öğleden sonraki programı da Cuma namazından sonra gerçekleştirdik. Akşam da çok değer verdiğim liseden Edebiyat öğretmenim Dr. Mehmet Ü. Kahraman ile Belediye Kültür Salonu’nda bir söyleşimiz vardı, onu da yaptık. Söyleşi bittikten sonra topluca liseden bir okul arkadaşlarımızdan işlettiği bir restorana gidilerek çorba ve bol miktarda çaylar içtik derken muhabbet koyu, saat çalışıyor, zaman ilerliyor, vakit gece yarısını çoktan geçti. Ertesi gün İstanbul’da İslamcı Dergiler Sempozyumu’na katılacağım. Gece 02’de Akhisar Otogarı’ndan İstanbul’a gitmem gerekli. Neyse 01.45 sularında bir arkadaş beni restorandan aldı otogara yetiştirdi. Sabah sempozyumun yapılacağı yere vardım. Akşama kadar oturumlarda Prof. Dr. Kurtuluş Kayalı, Prof. Dr. Alev Erkilet, Dr. Necdet Subaşı, Prof. Mustafa Özel (müfessir) vb. birçok hocayla tanışma ve konuşma fırsatı buldum; aynı günün akşamı 22.00’da Isparta otobüsüne binerek döndüm ve gün boyu üniversitedeki görevimi ifa ettim. Bu şekilde üç gün ayakta ve üç gece otobüslerde geçen bir hatıram olmuştu).

Parantezi kapatarak devam edeyim efendim. Geceleri birkaç hoca ile birlikte her teravih namazını başka bir camide eda etmeye çalışırdık. Diğer arkadaşlar esnaf ve memur çocukları olduklarından gece kalkma veyahut sabah erkenden uyanma gibi bir dertleri yok. Teravihten çıktıktan sonra bir kahvede çaylar, soğuk sular içiliyor. Muhabbet, sohbet derken vakit ilerliyor. (Burada hemen şunu da ifade edeyim. Akhisar’ın nüfusuna göre, Türkiye’de kahvenin en çok olduğu yerlerden biri olma özelliği var, araştırdığıma göre bu özelliğini hâlâ sürdürüyor(muş). Akhisar’da bir de kahvelerde çayın yanında mutlaka bir şişe soğuk su gelir. Bir bardak çay isteseniz dahi hemen bir şişe soğuk su çayla birlikte getirilir. Başka yerlerde mutlaka vardır. Ben çok gezmeme ve çayı çok sevmeme rağmen bu ikiliyi pek görmedim).

Oysa ben, her ne kadar geç yatsam da gecenin ortasında kalkıp tarlaya gidilecektir. Bazen hiç uyumadan tarlaya gitmişliğim çok olmuştur. Bir defasında hiç unutmuyorum yine geç vakitte eve dönmüştüm. Uykum da yok. Hadi dedim içimden bugün sahuru ben hazırlayayım da annem ve yengemi yemek hazırlama zahmetinden kurtarayım. Tabii ki tarlada çalışılacağı için öyle kahvaltılık şeylerle geçiştirilmiyor bayağı yemek yeniyordu sahurda. Şimdi ne yaptım ne hazırladım sofraya ne koydum bilmiyorum ama yemek hazır gibi olunca ev halkını uyandırdım. Doğal olarak biraz erken bir vakitte tayfayı uyandırmış olmalıyım ki ben hariç herkes uyku yetmezliğinden dolayı pek memnun olmayan bir çehre ile sofranın başına oturdular ama esnemekten belki de tam acıkmamış olduklarından hazırladığım yemekler ve cemile pek makbule geçmedi sanki. Bir daha da böyle cemile yapmadım. Geçmiş günler geri gelse bir daha yapar mıyım? Hayır yapmam “Bırakınız yatsınlar, bırakınız uyusunlar” der(d)im.

Bu yıl Ramazan teravihsiz geçiyor

Nereden nereye değil mi a dostlar?

Bu yıl da Ramazan ayı böyle geçiyor. Camisiz, cumasız ve teravihsiz. Bugün, Ramazan ayının/orucun yirmi beşinci günü, günlerden pazartesi. “Rahmet”, “mağfiret” kısımları sona erdi “cehennemden kurtuluş” kısmı içindeyiz ki yarın gece “Bin aydın daha hayırlı olan Kadir Gecesi” idrak edilecek. Peygamberimiz “Kadir Gecesi’ni Ramazan ayının son on gününde arayınız” buyurmuş olmakla birlikte bizim kültürümüzde, o geceyi, daha ziyade Ramazan ayının 27. gecesinde ihya ve idrak etme geleneği var. Kadir Gecesi’nin ayrı bir yeri var toplumumuzda. İnsanlar diğer günler oruç tutamasalar o gün tutmaya; tutamasalar da o gece bir camiye gidip teravih namazlarını kılmaya özen gösteriyorlar. Tıpkı Arife günü kurtların, kuşların oruç tuttuğu bu yüzden çocukların, hatta hastaların da oruç tutmaya ayrı bir önem verdikleri gibi. Benim çocukluğumda tekne ve arife oruçları vardı ama bu gelenek hâlâ devam ediyor mu bil(e)miyorum. Devam etmesini temenni ediyorum.

Çoğu beldemizde olan ulu camiiler (Cami-i Kebir) oranın en eski ve en görkemli, muhteşem mabetleridir. Isparta Ulu Camii (Kutlubey) de öyle. Ulu camii deyince ilk olarak Sivas Divriği Ulu Camii’ni, Diyarbakır Ulu Camii’ni, eğri minaresiyle Sivas Ulu Camii’ni, Afyonkarahisar Ulu Camii’ni, Sivrihisar Ulu Camii’ni, Akhisar Ulu Camii’ni ve ille de Bursa Ulu Camii’ni anmadan geçmek olmaz. Doktora ders dönemi boyunca her hafta Bursa’ya gidip gelirken, en çok ziyaret ettiğim, içerisinde huzur bulduğum, üstü açık kubbenin altında bulunan şadırvanında abdest almaktan çok hazzettiğim bir ulu mabettir, bu 20 kubbeli cami. Isparta Ulu Camii, şehirde kandil programlarının, kutsal gün ve gecelerin ihya edildiği merkezi bir mabettir. Bu cami özellikle Kadir gecesinde genç yaşlı, kadın erkek, kız ve erkek çocuklarıyla dolup dolup taşar. Kimi yeni gelmiştir, kimi çıkmaktadır. Bazıları abdestini tazelemiş, yüzünde su izleri hâlâ durmaktadır. Ortalık cıvıl cıvıldır. İçeride son cüzler okunup, dualar yapılır, nafile namazlar kılınır, sakal-ı şerif bûs edilir, tespih namazı kılınır; dışarıda çay, gofret, kuru pasta vs. gibi diğer ikramlar her daim hazırdır, geçmişlerin ruhu için dökülen helvalar dağıtılmaktadır. Tam yeri gelmişken ifade edeyim. Ülkemizin birçok yerinde yapılmakla birlikte, Ramazan ayında özellikle esnaf kendi aralarında para toplayarak veyahut tek başlarına köşe başlarında koca koca kazanlar içinde helva döktürüp gelene geçene plastik kaplar içinde dağıtırlar(dı). Memleketim Akhisar’da da helva yerine lokma döktürüp, dağıtmak âdeti vardır. Bu yıl bütün bunlar olmayacak. Mahzunum.

Gündüzleri özellikle iftara yakın hatim okumaları bir de hafızları dinlemeler kutsal kitabımızla olan bağlarımız güçlendiriyor. Bunu bu yıl Ramazan ayında daha da perçinledik. Belki Kur’an-ı Kerim baştan sona okumalar iki, üç oldu. Belki mealini idrak ederek okumalar arttı. Zira zaman açıldı, vakit genişledi, bunu değerlendirmek lâzım. İnşirah halindeyim.

Bu yıl mahrum kaldığımız bir şey daha var. Her ne kadar Bursa’da ve Balgat’ta bir zaman sadece bir camide, Kadir gecesini aramak adına iki, dört, sekiz rekât olmak üzere cemaatle teheccüd namazı kılındığına dair bilgi varsa da Isparta’da Türkiye’de başka bir benzeri olmayan bir uygulama var(dı): Ramazan ayının son on gününe gelindiğinde yine Kadir gecesini aramak ve onu ihya etmek maksadıyla gecenin ortalarına doğru bir vakitte cemaat halinde hatimle teheccüd namazı kılınıyor(du). Cemaatle teheccüd namazı kılmak bid’attir veya değildir ben bu konuya girmiyorum. Ben sosyolog olarak pratikte bu yapılıyor mu yapılmıyor mu ona bakıyorum. Kavaklı (Peygamber) Camii’nde yaklaşık 7-8 yıldan bu yana devam edip gelmekte olan bu ibadet, Kâbe’deki uygulama örnek alınarak yapılıyor(du). Hafız Halil İbrahim Ertuç hocanın kurmuş olduğu ve birçok hafızın yetiştiği, Mekke Eğitim Vakfı Kur’an Kursu’ndan kıraat edilecek sûrelere göre, üç, dört veya beş hafız gencin, iki saati aşkın bir sürede üç cüz okuyarak son teravihe kadar kıldırdığı bu namazlar, bir hatim daha indirmeye vesile oluyor(du). Ben çok az takip edebildim ama gecenin bir vakti cümbür cemaat birer seccade alıp arabaya binip, iki saate yakın süren süre zarfında bu namazı eda edip, sonra eve gelip sahuru yapmak farklı bir esenlik veriyordu. Bazen tek başıma gittiğimde namazdan sonra orada sahur yapıp, sabah namazını da eda edip öyle eve gelmişliğim olmuştu(r). Her ne kadar kâğıt bardakta olsa da çay kaynayıp duruyor, çorba, simit, domates, zeytin, peynir hepsi var. Daha ne arayalım? En azından çay simit oldu mu başka bir yiyecek aramaya lüzum var mı?

Teravih kılan çocuklara hediyeler

Yeni öğrendiğime göre bu hafız gençler, içinde bulunduğumuz Ramazan ayında camiler salgın yüzünden kapalı olmasından dolayı bu uygulamayı kendi evlerinde yapıyorlarmış. Ulu Camii’de geçen yıllarda uygulanmakta olup da bu yıl yapılamayan bir iki şeyi de burada hatırlatmak isterim. Daha çok caminin eski imamı ve öğrencim (şimdi Bartın’da murakıp olarak görev yapıyor) Hafız Recep Öztürk’ün başlatmış olduğu birkaç uygulama var(dı). Recep hoca ikindi vakti okumuş olduğu o günkü cüzün ardından kısa bir sohbet yaparken anne babalarıyla birlikte camiye gelen çocuklar da çocuk kitaplığı bölümünde bulunan kendilerine uygun kitaplar okuyorlar(dı). Yine aynı camide, aynı imam-hatip tarafından icra edilen bir diğer güzel uygulama daha var(dı). Cuma akşamları hatimle teravih kılan çocuklara namazdan sonra, oyuncak market adı verdikleri bir stanttan çeşitli hediyeler veriyorlar(dı). Recep hocanın ifadesine göre bir akşam 400 adet oyuncak dağıtmışlar. Bu yıl büyüklerin bir kısmı bir ay boyunca hatimle teravih ve son on gece hatimle teheccüd kılmaktan; çocuklar da dört defa hediye almaktan mahrum kaldılar. Üzgünüm.

Bir de fırın önlerinde bazen elinde iki yumurta ile uzun pide kuyruğuna geçmek, burada bir müddet bekledikten sonra sıcacık pideyi kâğıda sarılmış vaziyette eve götürmek, götürürken fırından yeni çıkmış, dumanı üstünde, bol çörek otu serpiştirilmiş, kokusu üzerinde olan pideden bir lokma kopartıp yiyesiniz gelir ya, işte bunu çok özledim. Ona hasretim.

Ama bu yıl iftara geç kalacağım endişesi ve aceleciliği yok. Bazı insanlar evde kalıp, işe gitmiyor, bazı insanlar yarı zamanlı çalışıyor derken, büyük çoğunluk evde olunduğundan, trafik sıkışıklığı, kargaşa, bağırma çağırma, acullük vs. yok. Karantina, sokağa çıkma kısıtlılığı olmayan yerlerde bile güzel bir sükûnet var. Bu yüzden biraz sevinçliyim.

Yazının başında ifade ettiğim gibi bu yıl Ramazan ayında evden dışarı çıkmamayı tercih ediyorum. Çıktığımda da en çok bahçe/tarlaya gidiyorum. Bahçe/tarlada yapılacak o kadar iş oluyor ki yetiştiremiyorum desem yalan değil. Bu yıl Kasım ayında birkaç meyve fidanı dikmiştim. Badem ve hünnaplarım tutmuş yeşermeye başladı. Hünnap ağacının yeşili de pek güzel oluyor. Lakin aynı günlerde diktiğim cennet elmalarım ile incirlerimden hâlâ bir haber yok. Kuleönü mevkiinde kayısı, incir ve zeytinin olmadığını söyledilerse de ben onları dinelemeyip bir kayısı, iki incir ve üç zeytin fidanı alıp dikmiştim. Zeytinlerden birisi yeşerdi, diğer ikisi hâlâ uykuda gibiler, incir ağaçlarından birinden ümitliyim de öteki iflah olmayacak gibi görünüyor. Domates, biber, kavun, karpuz, salatalık ve altın çilek diktim; börülce, fasulye, bamya, mısır ektim. Bugünlerde de bir sıcak bir sıcak geçen çarşamba diktiğim narin sebze fidanları kavrulmuşlar, mahvolmuşlar. Elemliyim. Bağ, bahçe, tarla işleri deyince Mustafa Kutlu ustanın Beyhude Ömrüm kitabını anmam ve okumayanlara tavsiye etmem gerekir.

Akşamüzeri ağaçlardaki kuşlar yavaş yavaş yuvalarına dönmeye başlayınca ben de acilen eve rücû etmek için arabamın tekerleklerini döndürmeye başlıyorum. Dolayısıyla bu yıl kuşların yuva ve yavrularına kavuşma anındaki sevinç seslerini henüz duyamadım. Bundan mahrum sayılmam zira eve geldiğim vakit kargaların gruplar halinde iftardan az önce çok uzaklardan gelerek, bizim evin üzerinden geçerken veya yakın bir çatıya konduklarında, güzel olmasa da, çıkarttıkları sesleri yakinen duyuyorum. Mütehassisim.

Bu yıl tarlada bıldır olmayan köstebek kabartıları gördüm ve “eyvah eyvah” demekten kendimi alamadım. Bu ikilemeyi kullanmakla birlikte toprak ve yeşillikle uğraşmanın insanı bir yandan oldukça yorduğunu diğer yandan müthiş dinlendirdiğini buradan itiraf edeyim. Bu cümleden olarak gündüzleri bazen güneşin altında çalışmış olmaktan yorgun olan ben akşam iftarı ilk olarak birkaç bardak soğuk su, arkasından birkaç kaşık tarhana çorbası ve hayli zamandan beri demlenmekte olan çaydan içtikten sonra gözlerimin feri açılıyor, bana bir canlılık geliyor. Yemek faslı bittikten sonra içilen hadsiz çayların verdiği enerjinin bedenime yüklediği zindeliği anlatmaya lüzum yok. Tiryakiler bunu iyi bilir. Çayı özlüyorum. Küçücük esnaf çay ocaklarının önlerine dizilmiş hasır iskemleler üzerinde oturarak çay içmeyi ve bu esnada gerçekleştirilen muhabbetleri özlüyorum. Ve dahi Isparta’nın meşhur Karbuz Çeşmesi’nden iki elimin içiyle su içmeyi arzuluyorum. Ispartalılar “Bu çeşmeden yedi defa su içen Ispartalı olur gider” diyorlar. Tecrübeyle sabit, doğruymuş. Mücerribim.

Yazı boyunca bu yılki Ramazan ayı ile evvelkilerle mukayese yaptık. Son cümle olarak bu bağlamda bir hususa daha değinmek istiyorum. Önceki yıllarda Ramazan ayında herkes rahatlıkla dışarı çıkar, oruç tutamayanlar bir yerlerde bir şeyler yerler, bir şeyler içerlerdi. Bu yıl bazı kısıtlamalar dolayısıyla az sayıda insan sınırlı bir sürede dışarı çıkabildiğinden ve dahi ağızlarda maske takılı olduğundan o eski Ramazan günlerinde şahit olduğumuz görüntüler yok. (…). Neyse bayrama az kaldı bu vesileyle şimdiden herkesin bayramını can u gönülden tebrik ediyorum.

Adem EFE/Dünya Bizim

Diyanet Duyurular Sayfamız için TIKLAYINIZ

 

Diyanetliler Platformu  Grup sayfamıza katılmak için >>> TIKLAYINIZ

Dini Haberler Grup sayfamıza katılmak için >>> TIKLAYINIZ

Kaynak:Ajanslar


  • 0
    SEVDİM
  • 0
    ALKIŞ
  • 0
    KOMİK
  • 0
    İNANILMAZ
  • 0
    ÜZGÜN
  • 0
    KIZGIN
Sendika, üyesinin ödenmeyen hacırah hakkı için açtığı davayı kazandıÖnceki Haber

Sendika, üyesinin ödenmeyen hacırah hakk...

Bin aydan hayırlı gece Kadir GecesiSonraki Haber

Bin aydan hayırlı gece Kadir Gecesi

Yorum Yazın

Başka haber bulunmuyor!