A.Raif ÖZTÜRK

A.Raif ÖZTÜRK

Mail: araifozturk@hotmail.com

Bu hırsızlıklar, kavgalar, tecavüzler, cinayetler Niçin?

Bakınız ünlü Rus Filozof yazar Lev Nikolayeviç Tolstoy, asrımızı ne güzel özetlemiş: “İnsanlar çok değişti, çok dikkat etmek lâzım. Birisiyle tokalaştıktan sonra parmaklarınızı saymak zorundasınız. Acaba hâlâ beşi de yerinde mi diye!..”

Çok önemli olan başlıktaki sorunun cevaplarının kolayca anlaşılması için, ilginç ve ibretlik bir olayı, girizgâh yapmak istiyorum. Öyle yâ, bir asra yakın giderek artan bu sosyal şikâyetlere, elbette kesin çözüm bulmak zorundayız. Doğru çözümleri, doğru teşhisler getirir. Bu nedenle, kuyumcu terazisi hassasiyetinde araştırmalar yaparsak, o zaman üstün başarılı neticelere kavuşuruz…

İlginç ve ibretlik olay şu:

İstanbul´un Vefa semtine adı verilen Şeyh Vefa hazretleri, Fatih devrinin büyük âlimlerinden ve evliyasındandı. Bu zatın oyun yaşlarındaki bir oğlu, çok kötü bir alışkanlık edinmişti. Ucuna çivi çakılmış bir sopa ile o devirde evlere içme suyu taşıyan saka’ların, ‘Evcil hayvan derisinden yapılmış olan su tulumlarını’ yani kırbalarını deliyordu. Sakalar ise "Bir din ulusunun oğludur, çok sürmez, geçer" düşüncesiyle, bir müddet dayandılarsa da baktılar ki vazgeçeceği falan yok, oğlunu Şeyh Vefa´ya şikâyet ettiler.
Şeyh Vefa Hazretleri olanları duyunca, hayretler içinde kaldı. Nasıl olur da bunca dikkat ve özenle yetiştirilen, haram lokmadan uzak tutulan bir çocuk böyle bir şey yapardı?

Şeyh Vefa Hz. sakalara, "Tamam, ilgileneceğim.Konu anlaşıldı, gereken yapılacak, sizin de zararınız ödenecektir." dedi.

Önce kendinden işe başladı: "Acaba ben bu çocuğa, yanlışlıkla da olsa haram yedirdim mi?" diye düşündü ve araştırmalar yaptı. Bir şey bulamadı. Hanımına sordu:
- "Sen bu çocuğa hamileyken veya süt verirken haram bir şey yedin mi, çok iyi düşün ve bana bildir, yoksa oğlumuzun sonu çok kötü olacak" dedi.
Hanım düşündü, taşındı, hatta istihare rüyasına yattı, nihayet bir olay hatırladı.

"Oğluna hamileyken oturmağa gittiği bir komşu evinde, masadaki bir tabakta portakallar varmış. Görünce canı çekmiş ama “aş eriyorum” diyerek istemeye de utanmış. Ev sahibi hanım dışarı çıktıkça, yakasındaki iğneyi portakallara batırıp, sularını bir miktar emerek içmiş." Bunu şeyhe anlattı.

Şeyh Vefa Hz.; "Aman hatun! Sen ne etmişsin? Hiç vakit geçirmeden o komşuya git, olanı biteni dosdoğru anlat ve mutlaka helâllik dile" diye sıkı sıkı tembihledi.

Kendisi de saka’ları çağırdı, kimin kaç tane kırbası (su tulumu) delinmişse, hepsinin parasını ödedi ve haklarını helâl ettirdi.

Oğluna ise olayın başından sonuna kadar; “hakkında böyle bir şikâyet var, bir daha yaparsan asarız, keseriz” gibi hiç bir şey söylenmedi. Fakat tövbeler edilip istiğfarlar çekildikten ve bütün helâlleşmeler yapıldıktan sonra, çocuk kısa bir zamanda öyle uslandı ki; bir daha çivili sopa ile kırbaları hiç delmedi.

Yani, işte doğru teşhis ve işte kesin çözüm… Benzer olayları te’yid eden âyetlerden sadece birisi. Şûrâ Sûresi, 30. Âyet: Başınıza gelen her musîbet, işlediğiniz günahlar (ihmal ve kusurlarınız) sebebiyledir, hatta Allah günahlarınızın çoğunu da affeder.”

  • Çok kısa, fakat çok ilginç bir olay daha arz edeyim:

Üsküdar’da bir toplantıda dinlemiştim. O semtteki Abdülganî isimli bir hoca efendi şöyle anlatmıştı: Benim çok gaddar bir komşum var. Bu kişinin 5 kızı var, fakat eşi 6.’ncısına hamile. Bu herif de hanımını şöyle tehdit ediyormuş.

-“Bak bi daha kız doğurursan, senin kollarını keserim bilmiş ol!”

Bütün komşular da merakla o doğumu bekledik. Evet, doğum olduktan sonra öğrendik ki, bu kez onlara erkek bir çocuk gönderilmiş, fakat KOLLARI YOK...

  • Bu ilginç ve ibretlik olaylar bizlere çok şey anlatıyor.
  1. Evliya veya ünlü bir âlim bile olsanız veya bazı konularda bilinçsiz ve cahil de olsak, bilerek veya bilmeyerek işlediğimiz günahlar, neslimize sirayet ediyor.

Bu günahlarımızın bedellerini dünyada çekerek, ahirette çok ağır bir şekilde bedeller ödetilmeden önce, Yüce Rabbimiz merhameten bizlere dünyada bir bedel ödetiyor. Bizlere veya neslimize marazlar yaşatıyor. O masumlara ise Yüce Rabbimiz elbette çeşitli mükâfatlar verecek. Eğer bizler titiz davranıp, yukarıdaki ilk olayda olduğu gibi, çektiğimiz sıkıntıların sebeplerini araştırarak, tövbe-istiğfar ve helâlleşme yoluna gidersek, hem dünyadaki sıkıntılarımızdan kurtulacağız. Hem de Âhiretteki çok ağır bedelleri de iptal ettirmiş olacağız, inşaallah. Bu duygularla empati yaparak, mazideki günah ve kusurlarımızı hatırlamak ve yukarıda ilk olaydaki gibi davranmak zorundayız. 

Yoksa tek “bir yaprak bile Allah’ın cc izni olmadan düşmediğine” (En’âm Sûresi, 59. Âyet.) göre, başımıza gelen belâlar, musibetler veya özel maraz ve sıkıntılar devam eder gider...

Nisa, 79. Âyet.:Sana gelen her iyilik Allah'tandır. Başına gelen kötülük de kendindendir.” (Ayrıca, yukarıda arz edilen Şûrâ S., 30. Âyet.)

  1. İkinci olay ise Kâinatı ve bizleri yaratan Yüce Rabbimizin gazabını celp edici söz ve davranışlardan, zinhar kaçınılması gerektiğini anlatıyor.

Gerçekler böyle olduğuna göre; nasıl ki sağlam bir vücut için, hastalıklı hücreleri tedavi etmek ve sağlıklı hücre için azami gayret etmek gerekiyorsa, aynen öğle de sağlıklı bireyler için de sağlıklı bir eğitim şarttır. Güzel ülkemizde, son asrımızda bu önemli ihtiyaç çok ihmal edildiğinden veya Lozan’a kadar uzanan şer eller tarafından zorunlu engellendiğinden, bu süre içinde bu tür sosyal ârızalar ve acı neticeleri giderek artmıştır.

Kesin çözüm ise neleri kaybettiysek, neleri yasakladıysak veya neleri ihmal ettiysek, işte o değerlerimizi yeniden inşâ etmek suretiyle, 150 sene önceki sadaka taşları dönemi gibi huzura ve güvene kavuşabiliriz, inşaallah…

MUTLAKA OKUYUNUZ: https://dostbeykoz.com/dikenler-ve-zehirli-otlar-emeksiz-urerler

Facebook Yorum

Yorum Yazın