A. Raif ÖZTÜRK

A. Raif ÖZTÜRK

Mail: araifozturk@hotmail.com

Gençlik, mâalesef elden gidiyor!

Hem de az bir kısmı hariç, çoğunlukla felâketlere doğru sürükleniyor.

Yıllardan beri çok merak ediyordum, “acaba şu son yıllarda gereksiz kavgalar, anlaşmazlıklar, boşanmalar, tecavüzler ve cinayetler, niçin birkaç kat arttı” diye… 

Ciddi araştırmalar yaptım, olayların özneleriyle de görüştüm, kitaplar karıştırdım ve aşağıda saygılarımla arz sunacağım kanaatlere ulaştım. 

Bu sosyal problemin, kişilere göre değişebilen birçok sebepleri elbette var. 

Bendeniz, sadece ana sebeplerden bahsedeceğim. 

Ahlâkî bozuklukların, insanî çöküntülerin, saldırgan davranışların ana sebeplerini; I.) Haram lokma ile beslenmek. (Bir önceki “HARAM LOKMA NESLİ YETİŞTİRDİK” başlıklı yazımıza bakınız.)II.) Farz namazları gereksiz görerek terk etmek. III.) Aile terbiyesinden yoksunluk. IV.) Milli Eğitim Sistemlerinde Yüce Yaratıcının; bilinçli ve ısrarlı bir şekilde gizlenme gayretleri. V.) Evlâtlarımızın 25. Kare ve 440 hertz şeytânî tuzaklarıyla dolu olan sinema, TV., filim, dizi, oyun, vs. internete terk edilmesi. ..şeklinde özetleyebiliriz… 

Bu 5 konuyu, başlı başına ele alarak köşe yazılarımda ve kitaplarımda belgesel örnekleriyle anlatmıştım. Burada yine özetleyerek, idraklerinize, ferasetinize ve takdirlerinize sunacağım. 

  1. (Bir önceki yazıma ek olarak.) Haram ile beslenen kişilerin ve evlâtların, ahlâk yapılarını ve davranış biçimlerini etkilediğine dair birçok âyet, Hadîs-i Şerifler var. Bakara, 168.: “Ey insanlar! Yeryüzünde bulunanların helâl ve temiz olanlarından yiyin…” Hadîs-i Şerif: “Haramla beslenen vücudun müstahak olduğu (hak edeceği) yer, Cehennem’dir!” (Bkz. Buhârî, Hilye, er-Riyâdu’n-Nadrâ, II, 140-141.) 
  2. Farz namazları gereksiz görerek terk etmek:Farz namazları tembellik ve ihmal sebebiyle kılmayanlar, 3 mezhep ve Cumhur-u ulemaya göre, MÜ’MİN kalırlar, fakat büyük günah işlemiş olurlar. Namazı GEREKSİZ görerek kılmayanlar ise dinden çıkarak Kâfir olurlar. Yani nikâhları da geçersiz olacağı için, nesil gayrimeşru olmağa başlar… 
  3. Aile terbiyesi; mutlaka insanın fıtratına en uygun olan, insanı yaratan Yüce Rabbimizin bahşettiği İslâm ahlâkı üzerinde yetiştirilmesidir. Eksikliği muzır hareketler olarak, sosyal hayatta mutlaka yansımaya başlıyor. 

IV.)   “Milli Eğitim Sistemlerinde Yüce Yaratıcıyı GİZLEME gayretleri” konusu, gerçekten de yürekler acısıdır. Çünkü Allah inancı olmayan kişiler için, polisin veya jandarmanın görmediği her yer, her eylem, her tecavüz, her hırsızlık, her cinayet serbesttir. Hatta egolarını, gururlarını, nefislerini tatmindir. Gerçekler böyle olduğu halde okullarımızdaki Eğitim Müfredâtı, 90 seneden beri maalesef Allah cc inancından yoksun bırakılmıştır. Hatta aksine; bilimsel olarak ispatlanamadığı ve hâlâ teori (varsayım) düzeyinde bir iddia olduğu halde Darvin teorileri, bilimmiş gibi yutturularak, Allah’ın cc varlığını ört-bas edici biçimde körpecik dimağlar uyuşturulmaktadır. Yüce Rabbimizin her türlü tecellileri; ağaçlara (yani odunlara), moleküllere, minerallere, kısacası tesadüflere havale edilmektedir. Oysa “elma” yazısının bile mutlaka inkâr edilemez bir yazanı varken, gerçek elmayı yaratan inkâr edilerek, nasıl tesadüflere havale edilebilir? (Bu konular EVRENDEN MESAJLAR 1.-2. adlı kitaplarda enine boyuna anlatılmıştır.)

  1. Evlâtlarımızın 25. Kare ve 440 hertz şeytânîtuzaklarına düşürüldüğü de apaçık ortadadır. Artık uluslararası savaşlar; kitlesel çöküşler yaratılarak gerçekleştiriliyor. Bunu da subliminal tekniklerle, 25. Kare olgularıyla ve 440 hertz şeytânî, zehirleyen frekanslarıyla gerçekleştiriyorlar. Sokak röportajlarında da görüldüğü gibi aile terbiyesi yönünden eksik bırakılan ve okullarımızda da Allah inancından mahrum bırakılan gençliğimiz, ‘telefon kolik olduklarını’ açıkça itiraf ediyorlar. Peki, o değerli vakitlerini telefonlarında nelerle harcıyorlar? Sadece HARCAMAK olsa, belki bir nebze teselli olabiliriz. Mâlesef gençliğimiz, sinsice 25. Karelerle ve 440 hertz olan şeytani frekanslı müziklerle uyuşturulmaktadır. Oysa 320 ve 432 Hertz. doğal, iyileştiren, duygusal ve İlâhî haz veren frekanslar varken, niçin illâ 440 Hertz şeytânî ve zehirleyen frekanslar sinsi talimatlarla dayatılıyor? 

“Müzik Rûhun gıdasıdır,” fakat bu konuda bilinçli olmak şartıyla. Yani sevgi ve saflığı simgeleyen 320 Hertz ve doğal ve iyileştirici 432 Hertz frekansları tercih edebilirsek Rûha gıda olur. Aksi ise NEFSE gıdadır… 

Ayrıca, bin yıldan beri tedâvi edici özellikleri nedeniyle, 320 ve 432 Hertz frekansları ŞİFÂ HÂNELERDE kullanılagelen, hatta mitolojilere konu olan müziğin, muhtelif makamlara göre çeşitli hastalıkları tedavi ettiği de bilinen bir gerçektir. 

Ezan ve Kur’ân sesleri, başlı başına şifâ kaynağıdır. Üstelik Ezan ve Kur’ân kıraatlerimiz de bu şifâlı makamlara göre icrâ edilmektedir. Bizlere de bol bol dinlemek düşüyor…

Elimizde böylesine faydalı ve bin yıldan beri dünya çapında kullanılagelen 320 ve 432 Hertz frekanslı müthiş faydaları olan müzik varken, dış şer güçlerin, niçin ısrarla ve reklamlarla 440 Hertz frekanslı şeytânî ve zehirleyen frekansları talimatlarla dayattıklarını takdirlerinize arz ediyorum.  

Gençliğimiz de bu tuzaklara, maalesef kolaylıkla düşürülüyorlar… 

KESİN ÇÖZÜM: Hangi değerleri kaybettiğimizde bu acı hallere düştüysek, o değerlere daha bilinçli bir şekilde sarılmamız halinde, bundan sonraki neslimizi kurtarabiliriz, inşâAllah…

Facebook Yorum

Yorum Yazın