FETÖ Mağduru ‘Yargıtay Hâkimi’ dostumun, Dramatik öyküsü.
FETÖ Mağduru ‘Yargıtay Hâkimi’ dostumun,
Dramatik öyküsü.
(Önceki yazının devamıdır ve o konu ile ilgili canlı bir örnektir.)
Tarih 1995, bereketli bir yaz günüydü. Her sene olduğu gibi, o senede de yakınlarımın ve sevdiklerimin evlatlarına, Çavuşbaşı’ndaki müstakil villâmı birkaç ay için tahsis ediyor, oğlum ile beraber Üniversite sınavlarına hazırlanmalarına yardımcı oluyordum. O sene de 5 öğrencimiz sınavlarına bu villâda hazırlanmıştı.
Aradan uzun yıllar geçmiş ve sene 2020 Temmuzunun 7’siydi.
25 Yıldan beri görüşemediğim, fakat başarılı Avukatlık çalışmaları nedeniyle, geniş ofisinde 7-8 stajyer yetiştirdiğini, 12 sene avukatlık hayatından sonra, 2012 yılında Hâkim, daha sonra da YARGITAY HÂKİMİ olduğunu duyduğum öğrencimiz, beni ziyarete gelmişti. Geçmişleri yâd ederek, bir hayli dertleştik.
Çavuşbaşı’ndaki evimde misafir ettiğim 5 öğrenciden birisi olan, Van’lı Serhat Ağır kardeşimizin çok zor şartlarda eğitimine devam ettiğini bildiğim, mezuniyetinden sonra da Avukat olduğu için, ilk davasını benim Almanyalı teyzemin, Çatalca’daki pürüzlü hukûkî işlerini nasıl başarıyla yürüttüğünü de yâd ettik.
Lâf lâfı açtıkça hem avukatlığı sürecinde, hem de Yargıtay Hâkimliği sürecinde çok ilginç, ibretlik ve dramatik olaylar yaşayarak, hayatın dar süzgecinden çeşitli ihanetlerle geçtiğini duydukça, kendisinden daha fazla detay istemeye başladım.
Çünkü şu FETÖ ihanetlerinin, benim ulaşamadığı perde arkalarını bizzat yaşayandan öğrenme fırsatı bulmuştum. Bana bizzat teferruatıyla anlattığı halde, yazılı bir dosya halinde istediğim ifadelerini sizlere de sunmak istiyorum.
· Kendi ifadelerinden özet:
Avukatlık yaptığım süreçte 7 stajyer yetiştirdim.
Onlara meslekten önce ahlâklı olmalarını tavsiye eder, ahlak, vefa ve dürüstlüğün ön şart olduğunu vurgulayarak, bilgi cimriliği yapmadan, sahip olduğum tüm bilgi ve tecrübelerimi aktararak stajyerlerimi yetiştiriyordum.
Avukatlık mesleğinde kısa sürede Rabbimin büyük maddi ve manevi nimetlerine mazhar oldum. 28 Şubat sürecinin 1000 yıl sürecek denilen etkisi ile daha önce elendiğim hâkimlik sınavına, tekrar girerek kazandım. Köyümde ilk hâkim olan kişi olmanın onuru ile 2012 yılında İŞ HÂKİMİ olarak Kütahya Tavşanlı ilçesine, sonra da mesleki başarımdan dolayı 1 yıl geçmeden YARGITAY TETKİK HÂKİMİ olarak atandım. Rıza-ı ilâhi için yaptığım yargıçlık mesleğinden haz alıyor, Adaleti gerçekleştirmeye olan katkımdan dolayı keyif alarak hayatımı sürdürüyordum. Ta ki; 15 Temmuz menfur darbe girişimi sonrası, hâkimlik mesleğinden stajyer hâkim seviyesine tenzili rütbesine İNDİRİNCEYE kadar. Yani ‘fetö bağlantım olmadığı halde’ ihraç edildim.
Benim FETÖ örgütü ile organik bağımın olmaması, hiç bylock kullanmamış olmam, bankasya hesabım olmamasına rağmen, neden böyle bir ithama maruz kaldığımı sorguladığım fakat çözemediğim süreçte, darbeden sonra gözaltına alındım.
Ağustos ayının sıcak güneş ışıkları altında, üstü açık bir halı sahada ellerim 24 saat kelepçeli halde, 4 gün boyunca bekletildikten sonra Polis memuru beni ifade odasına alıp, ifade alınmaya başlayınca kadar da hakkımdaki suçlamaları merak ediyordum.
Komplo ve iftira az sonra anlaşılacaktı. Şöyle ki:
2010 yılında başörtülü olduğu için Ankara barosunda hiçbir avukatın yanında staj yaptırmak istemediği bir mazbut stajyer avukat, baroya verdiğim ilanı görmüş beni araştırmış, hoşgörülü biri olduğumu öğrenince ofisime gelmişti. Yanımda staja yapmasına onay verdiğim için staja başlamıştı. Sonraları ofiste, amcasının Avrupafetö imamı ve hâlen etkin olduğunu beyan edip, kendisine ve amcasına en iyi dindar nitelemesi yapıyordu. Sonra benim ak parti M.V. adayı olduğumu öğrenince, hükümet ve cumhurbaşkanı aleyhine beyanlarda bulunuyordu. En sonunda diğer çalışanlarımın bana verdiği bilgi sayesinde, o amcasının katalog evliliği ile kendisini evlendirmek istediği, tanımadığım kimseler ile ofisimde görüşmeye başlayınca kendisine, ‘bunlardan rahatsız olduğumu’ belirttim. Kendisi stajı bitince, gergin bir şekilde ofisimden ayrıldı. Hâlen Balıkesir barosunda avukat olan İlknur Arslan, darbeden sonra FETÖ ile bağlantısı nedeniyle her gün gözaltına alınacağı korkusu ile kendisini kurtarmak ve ön almak için, tüm aile bireylerini fetö suçlamasıyla, beni de CİMER’E şikâyet etmiş. Namaz kıldığım için ve kendisi hâkim olamadığı için, ben avukatlıktan hâkim olduğum için, beni de ‘fetöcü diye’ ihbar etmişti.
Tek suçlanmam buydu. Bu suçlamaya maruz kalmanın ızdırabı ve üzüntüsü içinde kıvranırken, aylar sonra bu avukat hanım efendi ile adliyede karşılaştık.
Kendisine: “İlknur, ben sana iyilik yaptım, stajına olur verdim, zor gününde sana kapımı açtım, düğününe dahi geldim. Benim hakkımda niçin böyle bir iftira attın? ..dediğimde bana hitaben: “Serhat bey: Erken kalkan yol alır, ben size iftira atmasaydım bir de boşandığım eşimin soyadını kullanmasaydım, örgütle olan bağım ortaya çıkacaktı ve ben gözaltına alınacaktım. Başka çarem yoktu’’ ..Şeklinde beyanı karşısında âdeta yıkıldım. Bu nasıl bir arsızlık ve aşağılıktı?..
İyilik yaptığınız bir insanın mesleğinizi elinizden alınmasına vesile olması ve gözaltında işkencelere maruz kalmanıza sebep olması, çok travmatik bir durumdu.
Fetö terör örgütünün ülkemize ihanetiyle birlikte bende rıza-i ilahi için iyilik yaptığım, kendisini de boşandığı eski eşinin soyadı ile gizleyen stajyerimin iftira ve ihanetine ben de sessiz kalmadım. Bu iftiracı hakkında tüm bildiklerimi, Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunmak suretiyle, diğer ilgili mercilere de ilettim.
Bu şahıs hakkında halen soruşturma devam etmektedir.
Umarım bir gün hakikat ortaya çıkar. Rabbim yaşadığım bu ağır imtihanı kimseye yaşatmasın ve bizleri tüm münafıkların şerrinden muhafaza eylesin.
Ülkemizin ve şahsımın karşılaştığı bu ihaneti içeren olayı sabırla dinleyen ve sizlere de ifade etmeme vesile olan değerli büyüğüm A.Raif ÖZTÜRK hocama dua eder, teşekkürlerimi borç bilirim. Saygılarımla…
Evet saygıdeğer dostlarım.
Bu olay, FETÖ ihanetlerinden ‘Okyanustan sadece bir DAMLA’ mesabesindedir. Önceki yazılarımdan da tekrar okuyabilirsiniz…
Facebook Yorum
Yorum Yazın