A.Raif ÖZTÜRK

A.Raif ÖZTÜRK

Mail: araifozturk@hotmail.com

'Kadınlar günü' ve bu günümüze ibretle bakış

‘Kadınlar günü’, maalesef medeniyetin kadınlara bir lütfu zannediliyor!

Bir yandan, kadına sadece senede 1 gün, erkeğe ise 364 gün verilmiş. Diğer yandan ise medeniyet adına “özgürlük” diye aldatılan kadının vücudu erkeklere teşhir ettirilerek, hem kadını Cehenneme aday hâle getiriyorlar, hem de kendi servetlerini yığmak için, kadını reklâm malzemesi yapıyorlar. Sonra da “KADINLAR GÜNÜ” aldatmasıyla, onlara lütuf bahşettiklerini sanıyorlar…

Oysa İslâmiyet; kadınlara öyle çok değer veriyor ki, Cennetleri kadınların ayakları altına seriyor. Onlara sokaklarda değil evlerinde,vatana ve millete hayırlı evlât yetiştirme görevini vererek, mukaddes bir ANNE unvanını bahşediyor. Hem de nasıl bir zamanda? Kadınların günah âleti, ayıp ve utanç sebebi sayılıp, kız çocuklarının diri diri topraklara gömüldüğü vahşî ve câhiliye asrında bu devrimi başarıyor İslâm…

İşte kadını koruma adına sadece bir prensip:

"Sizin en hayırlınız, hanımına en iyi davranandır."  Bu hadisi Şerîfin mefhum-u muhalifi; En kötü erkek, hanımına kötü davranandır.(Bk. Buhâri, Nikâh 43; Müslim, fedâil 68. Tirmizi, Radâ, 11; İbn Mace, 50)

Dünyadaki insanların yarısını kadınlar, diğer yarısını ise o kadınların doğurup yetiştirdiği erkekler teşkil ediyor. Eğer kadınlar sokaklarda veya zorunlu olarak herhangi hâricî işlerde meşgul ediliyorsa, anne tarafından ciddiyetle ilgilenilemeyen evlâtlar da bu günkü gibi acı ve vahşî olayları uygulamaya hazır hâle gelmiş oluyorlar. Çünkü dikenler ve zehirli otlar, ilgilenilmeden ve emeksiz ürerler.

Bir de bir asırlık Milli Eğitimimizdeki gibi evlâtlarımıza “Allah cc inancından yoksun, hatta bunun yerine tabiatı ilâh yerine koyan Darwin’li bir eğitim verilip, resim veya heykellere secde ettirdikleri bir nesil” yetiştirildiği için, rüzgâr ekip fırtına biçmeye namzet ve müstahak hâle getirildik…

Bu kadar tuzak ve gaflet yetmiyormuş gibi, bir de “İSTANBUL SÖZLEŞMESİ” adı altında öyle bir tuzağa düşürüldük ki, düşman başına!.. Bu tuzağın ucundaki peynir veya yem ise “kadın haklarını, tecavüzleri ve cinayetleri önlemek” gibi câzip görünen, fakat arka planda, iftira atılan tüm masum erkeklerin, tüm savunmalarını geçersiz kılan maddelerdir. Meselâ sizden para kopartmak için; asansörde rastladığınız bir kadın, asansör çıkışında “bu namussuz herif, bana tecavüze yeltendi” diye bağırmağa başlasa, gâyet masum olsanız da sizin itirazlarınız tamamen geçersiz oluyor. Yâ o kadına bir şeyler verip kurtulacaksınız veya namussuzluktan ve tecavüzden hüküm giyeceksiniz. Üstelik de şu medeniyet (!) ortamında sadece asansörde değil ki, neredeyse her ortamda kadın-erkek birlikte olmaya da mecbur bırakılmışız…

Medyada, TV. ve dizilerde, reklâm, sinema ve internette KIZ-ERKEK arkadaşlıklarına özendirmeler, teşvikler ve uygulamalar da bu tuzakların bir başka sinsi zokasıdır.

  • Oysa İslâmiyet, tecavüzlerin ve cinayetlerin önünü baştan kesmiştir.

Koruyucu hekimlik gibi “nikâh düşen yabancı kadın-erkek, üçüncü kişi olmadan yalnız kalmasınlar” hükmünü (yasağını) koymuş. Bunların kalp ve gönüllerine şeytâni his, haz ve heves düşmemesi için, tokalaşmalarına bile cevâz vermiyor. Bu yasaklara uyanlara da sosyal avantajların dışında, çok câzip uhrevî mükâfatlar vaad edilmiş. Mâlum medeniyet ise bu ön tedbirleri kırmak ve geçersiz hâle getirmek için, bu tedbirleri gericilikle ve taassupla yaftalayarak karşı atağa geçmiştir. Şeytan ve nefis de bunlardan yana olduğu için, bir hayli başarılı oluyorlar.

İslâm Dîni kadın-erkek eşitliği hakkında son derece âdil hükümler koymaktadır. Güçte, kuvvette, mirasta vs. erkeğin üstün olduğu yerler olduğu gibi, zerâfette, şefkatte, câzibede, zekâvette, nezâfette, boşanmadaki nafakada, kadın hakları üstünlük arz etmektedir. Üstelik de aile yuvasındaki nafaka temini zorunluluğu da erkeğe verilmiş. Çünkü yaratılış itibariyle her kadının aylık ârızî halleri, gebelik, loğusalık, emzirme dönemi sebebiyle birçok mükellefiyetten muâf tutulmuş ve sadece hayırlı evlât yetiştirme sorumluluğu da fıtraten kadına verilmiştir.

İnsanın fıtratı ve irsiyeti kolay kolay değiştirilemez ve bozulamaz. Şayet yukarıda arz edilen “İSTANBUL SÖZLEŞMESİ” veya medeniyet adı altındaki tuzaklar sebebiyle bu fıtrat değiştirilir veya bozulursa, işte o zaman bugün en çok muzdarip olduğumuz tâcizler, tecâvüzler, cinayetler, gasplar, kapkaçlar vs. kaçınılmazdır. Hatta eğitimdeki tezimizi de doğrulayan; özellikle yüksek tahsillilerin çiftlikbank veya saadet zincirleri gibi toplu gasplar, hesapları boşaltmalar, kendilerini vali, savcı vb. tanıtarak plânlı soygunlar, sağlık veya belediye görevlisi diye evlere girip, tecâvüz, cinayet ve soygunlar sıradanlaşır...

Peki huzurlu bir toplum, güvenli bir sosyal hayat için çözüm ve formül var mı?..

Elbette var: Neleri kaybettiğimiz için bu acınacak hallere düştüysek, âcil bir şekilde tekrar onlara sahip olup, titizlikle ve kararlılıkla uygulamaktır tek çözüm.

Bunların uygulandığı zamanlarda; yoksulların sadaka taşlarındaki para, gümüş ve altınlardan sadece 1-2 günlük nafakalarını aldıkları, halkın ise o paralara asla dokunmadıkları mutlu, güvenli ve huzurlu sosyal hayatlar, bu iddianın en açık belgeleridir ve sağlamalarıdır. İnsanlık âlemi olarak gönüller, vicdanlar ve kalpler bugün, işte bu sosyal huzura ve güvene hasrettir. Bu huzur ve güven de ona TÂLİP OLANA hasrettir.

  • Bu vesileyle tüm kadınların sadece bir gününü değil, İslâm prensipleriyle geçecek 365 huzurlu ve mutlu günlerini cân-u gönülden tebrik ediyorum…

İşte SADAKA TAŞLARI gerçeği: https://dostbeykoz.com/ruzgar-ektik-firtina-biciyoruz

Facebook Yorum

Yorum Yazın