A.Raif ÖZTÜRK

A.Raif ÖZTÜRK

Mail: araifozturk@hotmail.com

Merkebin Gölgesi ve Merak hastalığımız!...

İnsanlığı aydınlatmayı ve onlara faydalı olmayı gâye edinmiş âlim bir zât, büyük bir camide vaaz vermek üzere kürsüye çıkar. Bakar ki kendisini hiç kimse dinlemiyor, ya uyukluyor veya bir şeylerle meşgul oluyor.

Bu duruma çok üzülür ve mikrofondan daha yüksek bir sesle, “sizlere sadece birkaç cümlelik bir fıkra anlatıp, konuşmamı bitireceğim” ..der.

“Fıkra” lafını duyan herkes pürdikkat kesilince, şu ilginç fıkrayı anlatmaya başlar: ..Geçmiş zamanda; henüz otomobil icat edilmeden önce adamın biri, gideceği yere ulaşmak için bir merkep kiralar. Merkebin asıl sahibi de zaten aynı yere gitmektedir. Merkebi kiralayan kişi merkep üstünde, asıl sahibi ise yaya olarak, birlikte yola çıkarlar. Bir müddet gittikten sonra aşırı çöl sıcakları ve yorgunluk iyice şiddetlenir ve dayanılmaz bir hâl alır. Dinlenmek için sığınacak bir gölge ararlar. Fakat ne yazık ki ucu bucağı görülmeyen çölde, merkebin gölgesinden başka gölgelik bulamazlar. Merkebi kiralayan kişi hemen merkebin gölgesine sığınır. Merkebin asıl sahibi sıcaktan kavrulmaya dayanamadığından, bu duruma itiraz eder.

-“..Bu merkebin esas sahibi benim, dolayısıyla o gölge benim hakkım” der. Diğeri ise:

-“..Nasıl olur, ben bu merkebi kiraladım, parasını da ödedim, varış noktasına kadar merkep benim hakkımdır” der. Diğeri ise tekrar:

-“..Evet sen merkebimi BİNEK olarak kullanmak üzere kiraladın, fakat gölgesini değil!...” diye kükrer. ………. Kürsüdeki âlim zât sözün tam burasında konuşmasını keser ve kürsüden iner.

Ancak; herkesi çok derin bir merak sarmıştır:

“Acaba gölge kimin hakkıydı?” diye birbirilerine sormaya başlarlar. Neticede cevap bulamayan topluluk ayaklanır ve o vaaz veren âlime yetişirler ve ısrarla yalvarmaya başlarlar. “Hocam, n’oolur, biz ettik-siz etmeyin. O hikâyenin sonunu da anlatın!”

Âlim zât ısrarlara dayanamaz ve tekrar kürsüye çıkar ve şu balyoz gibi ifadeleri sıralamaya başlar:

-“Ben sizin hem dünya hayatınızı, hem Berzah (yani; Kabir, Haşir, Kıyamet, Sırat, Mahkeme-i Kübra) hayatınızı ve hem de ebedî ahiret hayatınızı müspet etkileyecek bilgiler vermek için, tâ uzaklardan buraya kadar geldim. Sizler ise beni hiç dinlemediniz bile. Bu kadar çok önemli konuları hiç merak etmiyorsunuz da tutturmuşsunuz ..eşeğin gölgesi kimin hakkıydı, diye merak ediyorsunuz. Yazık… İstikbalini, şu fâni dünyaya niçin gönderildiğini, buradan nereye sevk edileceğini, gideceği o uzun ve ebedî yolculukta buradan nelerin temin edilmesi gerektiğini merak etmeyen kimselere, benim söyleyecek hiçbir lâfım yok!” ..der ve o kürsüyü de, o beldeyi de terk eder…

Saygıdeğer dostlarım. Şimdi bizler de; “..acaba bu âlim zât mı haklıydı, yoksa cemaat mi haklıydı?” diye merak ediyoruz, değil mi? Merak işte! Her insanın fıtratında var...

Evet, MERAK bizlere yüce Rabbimizin bir nevi lütfudur. O âlim zâtın söyledikleri o önemli meseleleri merak edip, ciddi hazırlık yapmamız için verilmiştir. Bizler ise maalesef o cemaat gibiyiz ve o merak nimetini yanlış ve gereksiz yerlerde harcıyoruz.

Bizler, o merkebin gölgesinden bile daha basit konuları merak etmiyor muyuz?

* Şu maçta şike var mı, yok mu? Falan maç kimin hakkıydı? Hangi futbolcu kaç lira aldı? Filan artist neden hoşlanıyor? Falan ünlü niçin boşanıyor? TV. Evlilik programlarında, kim-kim ile evlenecek? Falan yarışmayı kim kazanacak? Filan dizi veya film nasıl bitecek? Siyasette, acaba kimin eli kimin cebinde? ……….ve daha neler neler?

Böylesine basit konularla ilgilenmekten, dünya ve ahiret hayatlarımıza yön verecek konuları, merak etmeye fırsat bile bulamıyoruz, değil mi?

Böyle önemli âlimleri ne kadar tanıyor ve eserlerini ne kadar okuyoruz? Bu konuda verilen konferanslara, toplantılara, nur terapilere ve sohbetlere ne kadar zaman ayırıyoruz?

Yüce Rabbimizin Sıfatlarının ve Esmâ-ül Hüsnalarının tecellilerini, Kabir ve berzah (Haşir, Kıyamet, Sırat, Mahkeme-i Kübra) ve Âhiret âlemini ne kadar merak ediyoruz? Bizlere Rabbimizi, Peygamberimizi (sav), dünyaya niçin gönderildiğimizi, ölümsüz olan o ebedî ahiret hayatımız için neler hazırlamamız gerektiğinin öğretildiği NUR TERAPİ’LERİN, semtimizde nerelerde olduğunu, ne kadar merak ediyoruz?

* Eğer tercihimizi her zaman:

A- ..Böylesine lüzumlu olayları merak etmekten yana mı? Yoksa:

B- ..Merkebin gölgesinden daha basit o konuları merak etmekten yana mı kullanıyoruz?... Bu sorulara hiç tereddüt etmeden “A- şıkkı” diyebiliyorsanız, ne mutlu sizlere. Sizleri tebrik ediyorum. Çünkü sizler, Şeytanın, şeytanlaşmış insanların ve nefsinizin esiri değilsiniz.

Şayet B şıkkının cazibesi bizi zorluyorsa, o cami cemaati gibi biz de irkilelim, uyanalım ve bizlere o ciddi konuları anlatan hakiki âlim zâtların peşine koşalım. Îman ve Kur’ân sohbetlerine katılalım. Şu fitne asrımızın bu kaygan zemininde, benim de ayağımın kaymaması için, lütfen bana da dualar ediniz…

Bu konudaki son sözüm, sözlerin ballar balı ve insanlık âleminin şaşmaz pusulası olan, Hz. Muhammed’den (SAV) çok önemli bir Hadis-i Şerif olsun:

“İnsanlar helâk olacak, fakat ÂLİMLER müstesna… (Yani âlimler hariç kalacak.)

Âlimler de helâk olacak, fakat ÂMİLLER (bildiklerini tam uygulayanlar) müstesna… Âmiller de helâk olacak, fakat MUHLİSLER (bildiklerini, “desinler” diye değil, sadece Allah rızası için uygulayanlar) müstesna… Muhlislerin yollarında da, ayaklarını kaydıracak birçok tehlikeler vardır…” (Kaynaklar: K.Sitte; Buhârî ve Müslim'in el-Câmiu's-Sahih'leri ile Ebu Davud, Tirmizi, ibn Mâce. )

Böylesine ciddi ve tehlikeli bir sınavda olan aklı başında bir insan, acaba o merkebin gölgesi gibi basit konulara hiç vakit ayırabilir mi?... Vesselâm.

Allah cc. hepimizin YÂR ve yardımcımız olsun ve âkıbetimizi hayreylesin. ÂMİN...

Facebook Yorum

Yorum Yazın