Sait Çamlıca

Sait Çamlıca

Mail: saitcamlica@gmail.com

Siyasette vefanın vefasızlığı…

Sözlükte ‘bir şeyi yerine getirmek, sözünde durmak, bağlılık’ gibi anlamlara gelen vefa, ahlâkî bir terim olarak, görülen iyilikleri unutmama, iyilikte bulunanlara misliyle veya daha fazlasıyla karşılık verme demektir. Vefalı davrananlara vefakâr denir.

Vefa çok önemli bir haslettir. İnsana vefalı olmak yakışır. Yaptığınız iyiliğin unutulmaması, size yapılan iyiliği unutmamanız sizin değerinizi, insanlığınızı artırır. Vefasızlık ise tam tersi, toplumdaki değerinizi azaltır, başkalarının size olan güvenini sarsar. Vefasız insana ‘nankör’ derler.

Siyasette de vefalı olmak güzeldir. Ancak ehliyet ve liyakat, vefadan çok daha önemlidir. Ehil olmayan insanları hak etmedikleri makamlara vefa duygusu ile getirmek, ehliyet ve liyakatın vefadan çok daha önemli olduğunu anlamamaktan kaynaklanıyor. Vefa ehliyetin önüne geçerse, ehliyetsiz iyi insanların arabasında yolculuk yapmak zorunda kalıyor toplum. Ehliyeti olmayan şoförün yaptığı kazanın bedelini de, hep beraber ödüyoruz.

Torpil değil ehliyet

Torpil, yönetim bünyesini yavaşlatan bir mikroptur. Başkasının torpili ile geldiği makamı hak etmeyenler, bundukları yerin hakkını da veremezler. Makamın hakkını veremedikleri gibi, bir üst makama gelmek için kırk takla atarlar. Adam olan, ehil olan, bulunduğu makamın hakkını vermek için çalışandır.

Vefa duygusu veya torpille bir makama gelen insan, arkasını yasladığı güce / güçlüye dayanmanın verdiği rahatlık ve gevşeklikle işleri de aksatıyor. Nasıl olsa kendisini ispat etme zorunluluğu yok!

Okul arkadaşım, akrabam, tanıdığımın oğlu veya vefa borcum var diyerek makamlara gelen insanlar, o makamları hak etmiyorsalar, yani ehil değilseler, en çok kendilerini oraya getirenlere zarar verirler.

Bir dönemin ehil insanı, her dönemin ehil insanı değildir.

Everest gibi yüksek dağlara tırmananlar, tırmanışı yaparken, hava değişimine vücutları alışsın diye, belli yüksekliklerden geriye döner, sonra tekrar tırmanmaya devam ederler. Bazıları belli yükseklikten sonra tırmanışı bırakır, bırakmak zorunda kalır. İstekli olsalar bile, alışık olmadıkları yükseklik, tırmanışa devam etmelerine engel olur. Vücudunda donmalar sebebiyle geri dönmek zorunda kalanlar olduğu gibi, burnundan kan geldiği için dönenler de olur. Bazıları yorgunluğa dayanamadığı için tırmanışı yarıda bırakır.

Tecrübeli grup liderleri birlikte yola çıktıkları insanların enerjisini sürekli takip etmeli. Geri dönmek zorunda kalanları ‘vefa’ duygusuyla zirveye tırmanmaya zorlamak, zirveye ulaşmayı ya geciktirir veya imkansız hale getirir. Vefa duygusuyla değil, hedef duygusuyla karar verilmeli.

Bu örneği, siyasetin geleceğini konuştuğumuz dostlarıma anlatıyorum. Bazı insanların enerjisi, belli bir yere kadar yeterli oluyor. Daha yükseğe çıkmak için zihinsel veya bedensel enerjileri yetersiz kalıyor. Lider ve ekibi, bu enerjiyi göremez ve yönetemezse, büyük hedeflerine ulaşması mümkün değildir. Bir dönemin ehil insanları, belirli yükseklikten sonra tırmanışı yavaşlatabilir.

Vefa borcu!

Bir Milletvekili, kendi öğretmenini önemli bir makama getirmiş. Makam önemli ve etkili bir makam olmasına rağmen, o makama getirilen kişi ehil değil. İş yapma ve fikir üretme kapasitesi olmayan, etrafında ki insanlarla iyi ilişiler kuramayan birisini önemli bir makama getirmiş olmasından rahatsız olan bir arkadaş, Milletvekiline ‘Sayın Vekilim. O makamı israf ettiniz. Oraya atadığınız kişiyi yıllardır tanırım. İşinin ehli birisi değil. Neden o kişiyi o makama getirmeye aracı oldunuz?’ diye sitem etmiş.

Milletvekili ‘Ama o benim öğretmenimdi. Öğretmenime vefa borcum vardı. Vefa borcumu bu şekilde ödedim’ deyince, o arkadaşım Milletvekiline, tüm Milletvekillerine ve makam sahiplerine ders olacak bir cevap vermiş;

‘Sayın Vekilim! Kişisel vefa borçlarınızı kişisel bütçenizden ödeyin, Devlet kasasından değil.’

Devlet ve devlet yönetimi, vefa duygusuna kurban edilmeyecek kadar önemlidir.

 

Sait Çamlıca
 

Facebook Yorum

Yorum Yazın